Taşabâd/Taşova ve Yöresi Tanıtım Sitesi
  Erenlerimiz-Buyuklerimiz
 

TAŞOVA VE ÇEVRESİNDE YETİŞMİŞ ÜNLÜ ŞAHSİYETLER

BEŞİR EFENDİ

Beşir Efendi, 1905 yılında Dağıstan'da doğmuştur. 12 yaşına kadar Dağıstan bölgesinde yaşamını sürdürmüştür.
Dağıstan'dan Türkiye'ye gelmek için yola çıktığında henüz 12 yaşındadır. Beşir Efendi 1930–1935 yılları arasında beş yıl "Karakuş" dağlarında kalmış, bu bölgedeki insanları doğruya ve güzelliğe çağırmıştır. Bu beş yılın sonunda ali Osman Efendinin yanına dönmüş, 1935–1940 yılları arasında ticaretle meşgul olmuştur. 1940 yılında da Erbaa'nın Ravak (Çevresu) köyüne yerleşmiştir. Ravak (Çevresu) köyüne yerleştiğinde Şeyhi Ali Osman Efendi'nin kızı Pembe Hatun'la evlenmiştir.
1958 yılına kadar Ravak (Çevresu) köyünde hayatını sürdürmüştür. Aynı yıl yani 1958 yılında Taşova'ya gelerek Taşova'nın Yemişen mahallesine yerleşmiştir.
Beşir Efendi’nin bağlı olduğu tasavvuf okulu,   Nakşibendî Tarikatı’nın Halidiyye koludur.   Mevlana Halid-i Bağdadi'ye kadar ulaşan Halidi silsilesi şu zatlardan oluşmaktadır.

-Mevlana Halid-i Bağdadi
-Abdullah-ı Mekki
-Yanyalı Hacı Mustafa İsmet Efendi
-Behrullah Efendi
-Ali Osman Efendi
-Beşir Efendi.

BEŞİR EFENDİ'NİN TÜRKİYE'YE GELİŞ ÖYKÜSÜ

Beşir Efendi'nin Türkiye'ye geliş öyküsü şu şekildedir: Beşir Efendi'nin ailesinin Dağıstan'da çok geniş arazileri ve koyun sürüleri vardı. Bir gün çobanlarla koyun sürülerinin bulunduğu yere giden Beşir Efendi, biraz gezdikten sonra ırmak kıyısında bir kulübecikte uyuya kalır. 0 arada şiddetli bir yağmur başlar ve ırmak taşar. Bunun sonucunda Beşir Efendi sele kapılır. Suyun içinde sürüklenirken ırmak kenarında yaşlı, aksakallı, nurani yüzlü bir dede kendisine seslenir;
-Oğlum, elini uzat bana der. Beşir Efendi sese doğru bakınır, aralarında on metre kadar mesafe vardır.
-Dede, nasıl uzatayım elimi? Der. Yaşlı dedenin elini uzatması için ısrarı üzerine, öylesine elini uzatır. Peşinden selden kurtulduğunu ve ırmağın kenarında olduğunu görür ve şaşkınlık içerisinde:
-Dede seni nasıl bulabilirim?
Dede cevap verir:
-Evladım Beşir, Türkiye'nin Tokat ili, Erbaa ilçesi Eksel köyünde [Koçak Kasabası) Şeyh Behrullah Efendi diye ararsan bizi bulursun.
Bu kısacık tanıma, tanışma ve adres öğrenme faslından sonra Behrullah Efendi gözden kaybolur. Fakat bu olay, Beşir Efendi'nin kalbinde ilahi aşkın canlanmasına vesile olur. 0 anda ilahi aşk, "Eksel Şeyhi" diye tanınan Şeyh Behrullah Efendi'den Beşir Efendi'ye intikal eder. Bu hadiseden sonra Beşir Efendi artık Dağıstan’da duramaz.
Ailesi çok zengin ve itibarlı kimseler olmasına rağmen onlara haber vermeden yolculuk hazırlıklarına başlar ve yanına aldığı bir kese altınla Türkiye'ye doğru yola çıkar. İçinde bulunduğu ilahi aşkın etkisiyle sınırdaki askerlere fark ettirmeden Türkiye'ye geçer.
Aşk atına binerek aştığı yollar onu sonuçta Tokat, Erbaa'ya ve oradan da Eksel'e ulaştırır. Eksel köyü sakinlerine sora sora Behrullah Efendi'nin dergâhını bulur. Dergâhı bulur bulmasına ama kısa bir müddet önce Şeyh Behrullah Efendi fani dünyadan göçmüş Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Behrullah efendi Beşir Efendi'nin ilk mürşididir. Vefat etmeden önce en yakın talebesi ve halefi olan Holaylı (Ballıbağ köyü) Ali Osman Efendi'ye şöyle nasihat ve tembihte bulunmuştur.

-"Ali Osman Efendi, kuzum; Dağıstan'dan buraya bir molla gelecek bana yetişemeyecek. Ona sahip çık. O'nun adı Beşir'dir. Sözü de peşindir. Maddi terbiyesi sana, manevi terbiyesi de bana aittir."

Behrullah efendi gibi çok değerli bir irşat edicinin mürşidi olmanın vakarlılığı içerisinde tam yedi yıl onun dergâhında kendisine tevdi edilen bütün görevleri yapar. Dergâha odun taşır, çift sürer, orak biçer, harman sürer. Kendisine verilen görevlerin hiçbirisini reddetmez. Hatta Dağıstan'dan gelirken getirmiş olduğu bir kese altını da dergâhın ihtiyaçlarına harcar.
Kendisine bir şey sorulduğu zaman kısa, öz ve tek bir cevap verirdi. En çok söylediği söz "Sükutul- lisan, selametül insan" idi. Yine sohbetlerinde "Bilen söylemez, söyleyen bilmez" gibi daha birçok hikmetli sözler söylerdi.
Kaynak: Taşabad Erenleri Mustafa Ünsal shf. 17-18

TAŞOVA YEMİŞEN MAHALLESİ MEZARLIĞINDA MEDFUN BEŞİR EFENDİ'NİN TÜRBESİ RESİMLERİ
 
 
 

 

LALE DEVRİNDE BİR ÜNLÜ

Lale, bir devre adını veren sembol çiçek.
Evet lale devri! Önceleri zaferler, sonraları bozgunlarla dolu tarihimizin baygın, renkli ve kokulu Lale Devri!
1718'den 1730'a kadar süren Damat İbrahim Paşa'nın iktidar yıllarına tarih literatüründe "Lale Devri" denilmektedir.
Lale Devri, savaşlardan bunalan İstanbul'un ve onu taklit eden diğer şehirlerin, İbrahim Paşa'nın öncülüğüyle, hayatın maddi zevklerinden yararlanmak istemesi şeklinde tarif edilebilir. Bu devirde saraylar, bahçeler, köşkler, konaklar, meydan çeşmeleri inşa edildi.
İstanbul başta olmak üzere, geniş bir imar faaliyetine girişildi. Çiçekçilik, bilhassa lalecilik, inanılmaz bir gelişme ve rağbete mazhar oldu.
Lalezarlar, sümbüllükler, gülistanlar İstanbul’u renklere ve kokulara bürüdü.
İşte bu devrin en ünlü lale yetiştiricisi Mustafa Ağa Taşovalıdır. Mustafa Ağa lale devrinin meşhur lale yetiştiricilerindendir. Mahbubu zaman lalesini Mustafa Ağa yetiştirmiştir. Mahbubu zaman, mor fitilli, gül pembe beyaz bir lale idi. 0 zamanlar Mustafa Ağa Nevşehirli İbrahim Paşa'nın çuhadarı idi.
Kaynak: Tokatlı Meşhurlar. Halis Asarkaya (shf:85)

SEYYİD NURETTİN ALPASLAN

İlçemizin güzel beldelerinden Alpaslan kasabası adını Seyyit Nurettin Alpaslan'dan almıştır.
Nurettin Alpaslan'ın babası Seramettin Mehmet, onun babasının adı ise Kemahlı Ebu Bekir'dir. Soyları ise Horasan'dan gelen Türklerdendir. Tarihte Taceddinoğulları beyliğini kuran Taceddin Doğan Şah, Seyit Nurettin Alpaslan'ın torunudur. Prof. Osman Turan "Türkiye Selçuklularında Toprak Hukuku Miri Topraklar ve Hususi Mülkiyet Şekilleri" adlı eserinde Şeyh Nurettin Alpaslan'ı şu şekilde övmektedir.
"Ariflerin Meliki, Muhakkiklerin örneği, iyilik ve yardımcıların Efendisi, Âlim ve fakirlerin Mürebbisi, Din ve Milletin ışığı İslâm ve Müslümanların güneşi, Melik ve Sultanların Müşaviri" gibi yüksek sıfatlarla Seyit Nurettin Alpaslan'ı övmektedir.
Şeyh Seyit Nurettin Alpaslan bir Rufai Şeyhidir. İdaresi altındaki köylerden gelen vergi ve kiralar ile Zuday'daki (Alpaslan) arazi, kira gelirleri ile zaviye kurmuş, her gün yemek çıkarmıştır. Bu kurmuş olduğu zaviyede yolcular, misafirler, fakir ve fukaralar istifade etmişlerdir.
Kurmuş olduğu külliyede: Misafirlerin atları ve mutfağa odun getiren hayvanları için han, misafirlerin ağırlanması için misafir evi, yıkanmaları ve temizlik için hamam, ekmek pişirmek için fırın, kira gelirlerinden toplanan buğday, arpa, mısır, vs. için ambarlar, ibadet için cami, gibi binalar vakfın ve külliyenin ekleridir.
Kendisinin Şeyh ve Âlim oluşu sebebiyle Rufai tarikatını kurup, zaviyesini açıp, yolcuların, misafirlerin, fakir ve fukaranın gözetilmesiyle köylerin ve şehirlerin insanlarını kendisine çekmeyi ve şeyhliğini kabul ettirmeyi başarmıştır.
Seyyit Nurettin Alpaslan’ın kabri kendi ismiyle anılan Alpaslan Kasabası'ndadır. Birçok tarihi eserin sergilendiği Alpaslan müzesinde Seyit Nurettin Alpaslan'a ait birçok eserde bulunmaktadır.

ALPASLAN KASABAMIZDA SEYYİD NUREDDİN ALPASLAN TÜRBESİ RESİMLERİ

AKINOĞLU KASABASINDA ULU BİR ŞAHSİYET SEYYİD VAKKAS

İlçemizin şirin yerleşim yerlerinden biri olan Akınoğlu Kasabası "Yerkozlu" ve "Tekke" köylerinin birleşmesiyle meydana gelmiştir. Özellikle Tekke bölümünün eski yerleşim yerlerinden biri olduğu tarihi kaynaklarda belirtilmiştir.
İlçemizin bu şirin kasabasında Ulu bir şahsiyet "Seyyid Vakkas'ın" kabri bulunmaktadır.
Seyyid Vakkas aslen Ürdünlü olup 1240 veya 1245 yıllan arasında şu anda Akınoğlu olarak bilinen yere gelmiş ve önceden Tekke köyü olarak bildiğimiz yerleşim yerini kurmuştur. Vakfın, vakfiye ferman beratı; Hicret-i Nebeviyye'den 644 sene sonra Receb-i Şerif ayında verilmişti. Yani 1266 senesinde yazılmıştır. Kendi kurduğu zaviyesinde müderrislik yapmış, insanlara hizmet etmiştir.
Seyyid Vakkas'ın son derece adil ve cömert, üstün niteliklere sahip olduğu eski eserlerde belirtilmektedir. Seyyid Vakkas 1264 veya 1265 yılında vefat etmişti.

ERGÜNEŞ BABA

Uluköy'de, Rufai tarikatının kurucusu Seyyid Ebul-Abbas Ahmed el- Kebir'in torunlarından Seyyid Şemseddin Küçük Ahmed el-Rufai'nin tekkesinden başka, bir de Ergüneş Baba tekkesi vardır.
Ergüneş Baba'nın kabri, namazgâhı ve kaya içine oyulmuş çilehanesi hep bir arada kasabanın kuzeyinde bulunan yüksekçe bir tepenin üzerindedir.
Ergüneş Baba'nın iskân ettiği yerin özelliğine ve önemine bakarak onun Uluköy'de bulunma sebebi hakkında birçok şey söylemek mümkündür. Ergüneş Baba'nın iskân yeri olarak seçtiği mekân, bölgeden geçen tarihi ipek yolu ve Yeşilırmak vadisine tamamen hâkim bir tepenin üzerindedir.
Bilindiği gibi Anadolu-Türk şehirlerinin kuruluş ve gelişmesinde halkın dini inançlarının temsilcisi olan dervişlerin rolü çok büyüktü. Bu devrede pek çok Horasan Eren'i köylere yerleşerek inşa ettikleri tekke ve zaviyeler sayesinde halka dini tebliğ ve irşat işlerinde hizmet ettikleri gibi, memleketin imarı, iskânı ve siyasi tarihinde de önemli roller oynamışlardır.
Yerleşme ajanları olarak görev alan bu Türk dervişleri önemli yerlere, boğazlara, geçiş alanlarına yerleşerek, biryandan halka dini tebliğ etmişler diğer yandan da Anadolu'nun fethinin altyapısını oluşturmuşlardır.
İşte Ergüneş Baba'da tarihte çok önemli bir konuma sahip olan Uluköy'e gelmiş ve Tarihi İpek Yolu’na, tüm vadiye ve Boğazkesen denilen bölgeye hâkim bir tepeyi kendisine mesken seçmiştir. Ergüneş Baba'nın, iskân yeri olarak seçtiği bu, yerin özelliği ve önemine bakarak şunları söyleyebiliriz.
Egüneş baba, bir yandan halka dini tebliğ eden bir derviş, diğer yandan da Anadolu'nun fethinin altyapısını oluşturan bir Alperen'dir.

Taşova Uluköy Ergüneş Baba Türbesi Videosu
Kaynak: "60. Yılında Taşova" Taşova Belediyesi Kültür Hizmeti. Ankara 2004 Sayfa:45-46-47
 

ABDULHAY - 1624

Sonusalı Sinanettin Efendinin torunu Mehmet Çelebi'nin oğludur.
Medreseden yetişmiş, müderrisliklerde bulunmuştur. 1033 . 1624 de ölmüştür.

AHMEDÎ - 1625

Sonusalı Sinanettin Yusuf ailesindendir. Dedesi Kara Hüseyin, babası Kethüda Mustafa'dır.
İlkin kırk akça ile Etfal zade Medresesine, 993 - 1585 de eski İbrahim Paşa, 995 - 1587 Zal Paşa, 997 - 1589 da Gövherhan Sultan, 1001 - 1593 de Saha, 1003 de Şehzade, 1003 - 1594/95 de Edirne Selimiyesi Medreselerine tayin olmuştur. 1005 - 1596/97 de Medine Kadısı olmuş, 1008 - 1599/1600 da azil edilmiştir. Bundan sonra Mısır'da yerleşmiş, Kahire'de ilmi yaymakla vakit geçirmiştir.
1030 : 1621 de ölmüştür. (Sicilli Osmani) de 1035:1625/26 da da öldüğü yazılıdır.

AKBİLEK YAHŞİ (*) HALİFE -1524

(*) Amasya Tarihi'nde (Bahşi) diye kayıtlıdır.

Taşova'nın Sonusa Köyündendir. İlk bilgisini memleketinde edinmiş, sonra Arap İline gitmiş (İmam Süyutî) ve Şeyhulislam (Zekeriya el-Ansari) ve (Şemsettin Mehmet) gibi alimlerden yeni bilgiler öğrenmiş memleketine dönerek hocalık yapmıştır.
Tokatlı İbnikemal tefsir ve hadisi, Yahşi Halife'den okumuştur.
Kırk yıl hocalıktan sonra 930 - 1524 de ölmüştür.

Başlıca Eserleri:

1 - Mîrac ül Ûlâ fî Tefsîri Suretül İsrâ.
2- Tenbihülgabi fi Rüüyetin-Nebi.
    Bu kitap, oğlu Şeyh Yakup tarafından tezyil edilmiştir.

DEDE CÖNGİ - (Bahşi Zade) - 1568/69

Taşova'nın Sonusa Köyündendir. Asıl adi, İbrahim Kemaleddin'dir. Kara Dede diye de tanınır.
İlk işi dabbağlık (dericilik) iken kendi kendine okumuş, istidat ve kabiliyeti sayesinde 30 akça ile Tire'de Kara Kadı Medresesinde, 40 akça ile Merzifon Sultaniyesinde müderrislik etmiş; 950 - 1543 yılında Diyarbakır Hüsrevpaşa Medresesi'nde, 952 - 1545 de Halep'te çalışmış, 957 - 1550 de terfi etmiş, 965 - 1558'de Kefe'ye gitmiştir. Yedi yıl süren Kefe Müftülüğü'nden azledildikten sonra Bursa'da oturmuş, 975 : 1568/69 da ölmüştür. Setbaşı'nda Hoca Mehmet Karamanî (bazı sitelerde Konamanî diye geçer) Mescidi yanında gömülüdür.

Tefsir ve Hadiste eşsiz bir alim, Tekke işlerinde hoşsohbet bir Şeyh idi.

Eserleri:

1- Tabakatün nühat
2- Tefsiri Kadı
3- Sadruşşeria
4- Mevakıf
5- Hayalî
6- Haşiyeleriyle Talebe arasında Dede Cöngi adıyla anılan Sarf, Nahiv, lûgat ve saireden bahseden "İzzî, şerhi Sadeddin" Haşiyesi.
7- Lüccetül fevaid adında bir mecmua (dergi)
8- Menakibi evliya
9- Mesarifi beytülmal
10- Siyasetname.

Bu eserlerinden "Dede Cöngî" basılmıştır.
"Siyasetname"si de Meşrep zade torunu Şeyhülislam Arif Efendi tarafından Türkçe'ye çevrilmiş ve basılmıştır.
Fıkıhtan vehbaniye tarzında bir de manzumesi vardır.
"Mesarıfi beytülmal" adlı eserini Kanuni Süleyman'ın büyük Şehzadesi Mustafa, Amasya'da iken onun namına yazmış ve şehzadenin masrafına dokunduğu halde iltifat ve mükafatla karşılanmıştır.

HÜSEYİN (KARA) - 1584

Sonusalı Sinanettin Yusuf'un oğludur.
Babasından yetişmiş, müderris olmuştur. 955 : 1548 de 40 akça ile Kalenderhane müderrisi olmuş, maaşı 10 akça daha artırılmış fakat 958:1551 de azledilmiştir. 964 : 1557 de Üçşerefeli, 969:1561/62 de Sahn Medreselerine müderris olmuştur. 973:1565/66 de Diyarbakır Mollası tayin edilmiş, 10 sene bu vazifede kaldıktan sonra 983:1575/76 da azledilmiştir. İlkin 80, sonra 120 akça tekaüdiye (emekli maaşı) verilmiştir.
992 : 1584 de ölmüştür.

MAHMUT PAŞA - 1616

Sonusalı Sinanettin Yusuf'un torunu, Kara Hüseyin'in oğludur.
İlkin medreseden yetişmiş. Kadılık yapmış fakat sonraları mesleğini değiştirerek askeri sınıfa geçmiştir.
Muhtelif hizmetlerde bulunduktan sonra Halep Beylerbeyisi olmuş, 1023 de bir rivayete göre 1025-1616 da bir isyan sırasında ahali tarafından öldürülmüştür.

MAHMUT - 1630

Sonusalı Sinanettin Yusuf ailesindendir. Kara Hüseyin'in torunudur. Kethüda Mustafa'nın oğludur. 995 - 1587 de doğmuştur.
Şeyhülislam Mustafa Efendi'den yetişmiştir. 1022-1613 de Haydarpaşa, 1025-1616 da Yeni Ali Paşa, 1027-1618 de Mehmetağa, 1028-1619 da Mustafa ağa, 1030-1620/21 de Niksarizade Çelebi yerine Sahn, 1032-1623 de Kalenderhane, yine aynı sene sonlarında Eyyüp Medreselerinde çalışmış, 1033-1623/24 te Filibe, 1036-1625/26 da Yenişehir, 1038-1628/29 da Selanik Mollalıklarında bulunmuş, 1039 Ramazanında (1630 Nisan) ölmüştür.
Büyük dedesi Sinan Efendi'nin bir çok müsveddelerini beyaza çekmiş, Hidayeye Miftah Şerhlerini tamamlamıştır.

MEHMET ÇELEBİ - 1581

Sonusalı Sinanettin Yusuf'un oğludur. Medreseden yetişmiştir. Zamanının büyüklerinden ders görmüş, icazet almıştır.
971-1563/64 te 40 akça ile Davut Paşa Müderrisi olmuş, 975-1567/68 de azledilmiştir. 976-1568/69 da Hankah, 978-1570/71 de Haseki, 980-1572/73 de Sahn, 982-1574/75 de ortanca birader Ali Efendi yerine Şehzade, 983-1575/76 da Süleymaniye medreselerinde çalışmış, 980-1581 de ölmüştür. Babasının yanında gömülüdür.
Abdulhay adında bir oğlu vardır.

Eserleri:

1- Şerhi Miftah'a haşiye.

2- Şerhi Hidaye'ye talikat.

3- Şerhi Feraiz'e mütalaalar.

4- Menakibi Ülema, Türlçe'dir.

MUSTAFA (KETHÜDA) - 1613

Sonusalı Sinanettin Yusuf'un torunu, Kara Hüseyin'in oğludur. 953 - 1546 da doğmuştur. Sokullu Kethüdası Hüsrev Ağa'ya intisap ettiğinden (Kethüda Mustafası) demişlerdir.
Müderrislik ve mollalıklarda bulunmuştur. İki defa Şam Mollası, sonra Medine Mollası olmuş, 1010-1601 de azledilmiş, Anadolu Payesi verilmiş, 1011-1602 de Anadolu Kazaskeri olmuş, 1012-1603 de yine azledilmiş, 1017-1608 de yine Sadrı Anadolu olmuş fakat o sene içerisinde tekrar azledilmiş, 1019-1610 da Sadrı Rumeli olmuş, 1020-1611 de yine azledilmiş, 1021-1612 de Rumeli Kazaskeri olmuş, 1022-1613 de malulen azledilmiş ve 1022 rebiulahirinde (1613 Haziran) ölmüştür.
Ahmedî ve Mahmut adında iki oğlu vardır.

MUSTAFA AĞA

Taşovalıdır. Lale Devrinin meşhur Lale yetiştiricilerindendir. Bir soğanı bin altına satılan (Mahbubu Zaman) Lalesini Mustafa ağa yetiştirmiştir. Mahbubu Zaman, mor fitilli, gül bembeyaz bir lale idi.
O zamanlar Mustafa Ağa, Nevşehirli İbrahim Paşa'nın Çuhadarı idi.

SİNANETTİN YUSUF - 1578

Erbaa'nın Bidevi köyündendir. (*)

(*) Bidevi, o zamanlar Sonusa'ya bağlı, Sonusa da Amasya'ya bağlı olduğundan Sinanettin Yusuf Efendi bazı kitaplarda Sonusalı, bazılarında da Amasyalı olarak yazılıdır.

Babası Şeyh Hüsamettin, dedesi İlyas'tır.
Zenbilli Ali Cemali ve Hoca Hayrettin Efendi'den yetişmiştir.
Müderris çıktıktan sonra 946-1539 da Halep Mollası olmuş, Bağdat Valisi Üveys Paşayı teftişe gönderilmiş, orada Bağdat Kadısı Niksarlı Mustafa Efendi ile birlikte çalışmıştır. Teftiş neticesi Paşayı azlettirmiştir. Halep'e geldiğinde paşayı yine vali bulmuş, fakat 949 - 1542 de tekrar azlettirmiştir. Halep'ten sonra Şam memuriyetine tayin olunmuş, sırasıyla Bursa, Edirne, İstanbul Kadılıklarında çalışmıştır. Anadolu Kazaskeri iken 958-1551 de azledilmiş, Rüstem Paşa'nın isteğiyle Fatih Camisinde işleri teftiş edilen Hoca Efendi beraet etmiştir. Beraet etmesine rağmen bir müddet iş kabul etmemiş, bu arada hacca gitmiştir.

969-1561 de Niksarlı Muslihittin Mustafa'nın yerine Darulhadis, Süleymaniye müderrisi olmuş, 983-1575 te istifa etmiş fakat son vazifesinin maaşı ihsan verildiği gibi 500 Flori de hediye edilmiştir.
986 Sefer'inde -Sefer ayında-  (1578 Nisan) fatih'te Cuma Namazını kılarken sarası tutmuş ve felç gelmiş, üç gün sonra Sefer'in 12 sinde (Nisan'ın 20 sinde) ölmüştür. Namazını Şeyhülislam Kadizade Şemsettin Ahmet kıldırmıştır.
Kaynatası Sarı Gürzün mescidine gömüldü, yaşı 93'ü geçmişti.

Sinanettin Yusuf Efendi çok temiz, doğruyu sever, haktan ayrılmaz, vazifesini dürüst olarak gören âlim ve kâmil hoca idi. Alim olduğu kadar hattat ve şair idi.
Hâris değildi. Ebussuud Efendi öldüğü vakit Şeyhülislamlığı teklif ettikleri halde kabul etmemişti. Kendisinden yetişenler Kazasker oldukları vakit gelir hocanın elini öperlerdi.
Anadoluhisarında iki mescid, köyünde bir mescid yaptırmıştır.
Kara Hüseyin, Mehmet Çelebi adlarında iki oğlu vardır. İkisi de alim kimselerdir. Sıralarında kendilerinden bahsedilmiştir.

Eserleri:

Tefsiri Kadiye haşiyesi, Mevakıf, Miftah, Telvih ve daha bazı kitaplara talikleri, Hidaye Şerhi, Feraiz Şerhine mütalaaları vardır.

Şu beyit Onundur:

Bir kalem su ile selsali suturin seyret
Eyledi kaidei abı hayatı icra

ŞEYHÎ (MEHMET ÇELEBİ) - 1564

Sonusalı Sinanettin Yusuf'un torunu, Kara Hüseyin'in oğludur. Asıl adı Mehmet Çelebi'dir. Şeyhî adını şiirlerinde kullanmıştır.
Babasından ve Ebussuut Efendi'den yetişmiştir.
Babası sağ iken 971 - 1564 te ölmüştür.

Şu beyit Onundur:

Yakasından geçirüp koşdığıyçün simü tenin
Ruzu mahşerde giribanın alam pirühenin

SON

Kaynak: Tokat Vilayeti Meşhurları. Halis Turgut Asarkaya (Cinlioğlu)

anasayfa

 
 
  Toplam 66862 ziyaretçi (109795 klik) burdaydı! bu site Ahmet ÖZKAN tarafından yapılıp geliştirilmektedir.  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol