BÖLÜM III:BULGULAR
3.1. Güvendik Köyü'nün Tarihçesi
Köyün kuruluş tarihine ilişkin kesin bilgiler elde edilememesine karşın, Cumhuriyetin ilanından önce bir Rum yerleşim alanı olduğu, Yunanistan'dan ilk göç eden kuşak tarafından aktarılmaktadır. Sayıları 7-8 kişi civarında olan bu kuşak köylere yerleş(tiril)me biçimlerini hatırlayabildiklerince anlatmaktadırlar. Göç edenler, 1923'de yapılan Lozan Antlaşması'ndan önce, Yunanistan'ın Selanik ili, Kayalar kazasının Kozlu köyünde yaşıyorlarmış. Yunanistan ve Türkiye arasındaki savaş nedeniyle, Türkiye'den Yunanistan'a göç eden Rumlarla bir süre aynı yerde yaşamışlar. Aynı evde yaşayan Rum ve Türk aileler bile olduğu söylenmektedir. O döneme kadar çevredeki diğer köyler —Terepiştah, Karapınar, Durutlar gibi— ile Kozlu köyünde yalnızca Türklerin yaşadığı aktarılmaktadır.
Nüfus değişimi antlaşmasından sonra 1924 yılında göç için yola çıkanların 40 gün Selanik'te çadırda kaldıklarını daha sonra da 'Gülcemal' adlı vapurla Zonguldak'a geldiklerini anlatan ilk kuşak temsilcileri, gemideki hastalık nedeniyle Zonguldak'ta kalamadıklarını, oradan Samsun'a geldiklerini aktarmaktadırlar. Samsun'da tütün ambarlarında bir ay kadar kalıp, Çorum'a nakledildiklerini, oradan da at arabalarıyla Erbaa'ya ve bu gün Güvendik köyünün ve Taşova'nın bulunduğu Yemişenbükü mevkisine geldiklerini hatırlayan yaşlılar, esas yerleşmenin 1940 yıllarında (sf:36) gerçekleştiğini söylemektedirler. ilk yerleşme sırasında arazinin nüfus sayısına göre eşit paylaştırıldığını, Kozlu köyü göçmenlerinin sayısının fazla olması nedeniyle, bir kısmının eski adı Herizdagı olan Güvendik ve Hacıbey köyüne devlet eliyle yerleştirildiklerini de aktarmaktadırlar. Yöredeki diğer göçmen köyü Kızgüldüren'e ise Selanik ili, Kayalar ilçesi Köseler köyünden göç edenlerin yerleştirildiği söylenmektedir. Hacıbey ile Güvendik köyleri arasında akrabalık bağlarının —kız alıp vermelerin— bugün de devam etmesi anlatılanları doğrular niteliktedir. Köyün girişinde bir kilise kalıntısı ile bazı evlerin çevre duvarlarında kiliseden alınan taşlar ve doldurulan su kuyuları gözlenmektedir. Bu gözlemler ve yaşlıların anlattıkları göz önünde bulundurulduğunda Rumlardan kalan tarihi yapıların korunmadığı söylenebilir. Ancak, kilisenin yenisi yapılana kadar cami olarak kullanılması, meşe ağaçlarının kesilmeden bugüne kadar korunması ise bu konuda bir seçiciliğin olduğunu gösterebilir.
3.2. Ekolojik Çevre
3.2.1. Konumu
Taşova ilçesinin güneyinde yer alan köy (Bkz. Harita 1,2), ilçeye 4 kilometre uzaklıktadır. İlçeyle köyü bağlayan iki yol bulunmaktadır. Bunlardan biri patika, diğeri ise 1969 yılında devlet eliyle yaptırılan şose bir yoldur. Ulaşım traktör ya da otomobil aracılığıyla yapılmaktadır. Günün her saati ilçeye giden araç bulunmadığı için, köylü sözü edilen (sf:37) patika yolu yaya gitmeyi çoğunlukla tercih etmektedir. Köyü çevre köylere bağlayan patika yollar son yıllarda genişletilmiştir.
Köyün doğusunda Yolaçan ve Hacıbey köyleri, güneyinde Kızgüldüren, batısında Güngörmüş ve Dutluk köyleri bulunmaktadır. Köyün kendi sınırları ise kayıtlara göre şöyledir:
Güvendik köyü hudutnamesi (Kaynak: Taşova Kaymakamlığı. Harita bulunamamıştır. ):
Doğusu, Suludere, Kalecikbaşı ve Herizbaba
Batısı, Papazın tarlası, Kızılkaya tepesi, Hatun köprüsü ve Zovallı (Kızılcıklı) dere.
Güneyi, Seyfettin tarlası, Çeşme ve Kızöldüren deresi.
Kuzeyi, Soşe.
3 .2. 2. İklim ve Bitki örtüsü
Köyün çevresi çam ve meşe ağaçlarıyla kaplıdır. Bu nedenle bir dereceye kadar orman içi köyü olarak nitelendirilebilir. Ormanlar önceleri daha sık ve geniş alan kaplamalarına rağmen giderek azal(tıl)mıştır. Arazi kıraç ve toprak verimsizdir. Köylüler bu iki nedenin yanı sıra nüfusun artmasıyla zaman zaman ormanları keserek, ya da yakarak tarla veya bağ yaptıklarını belirtmektedirler. Bugün, köylüler yakacak odunu hala bu ormandan temin etmektedirler. Çünkü, Orman Koruma Kanunu nedeniyle, yakacak ihtiyaçlarını çevre köylerden ya da ilçeden satın alma yoluyla karşılayamamaktadırlar.(sf:38)
Köyün çevresindeki ormanlar ve bir yükselti üzerinde bulunması, iklimini çevre yerleşim yerlerinin ikliminden farklılaştırmaktadır. İklimin Karadeniz ikliminden karasal iklime geçiş özelliği gösterdiği söylenebilir. Kışları soğuk ve karlı geçen köyde, yazların serin olduğu gözlemlenmiştir.
3. 2.3.Yerleşme
3.2.3.1. Yerleşme Biçimi: Güvendik köyü, yerleşme biçimi itibariyle, "plansız toplu köyler" sınıflamasına sokulabilir (Tolun Denker 1977:292). Yığın ya da küme köy olarak da tanımlanabilen Güvendik'te, evler düzensiz, plansız, zaman zaman sıkışık bir yapıya sahiptir. Köyün içerisindeki ana yolun geçtiği merkezden çevreye doğru gidildikçe sıkışıklığın azaldığı gözlemlenmektedir (Bkz. Şekil 3). Engebeli bir arazi üzerinde bulunan yerleşmede yamaçlardan yukarıya çıkıldıkça evler iyice seyrekleşmektedir. Güvendik'te evler, bir diğerinin görüş açısını engellemeyecek şekilde yapılmışlardır. Bunda engebeli arazinin de etkisi olabilir. Deney (1978:283)'in tasarımda alçak gönüllülük, ölçek bütünlüğü ve yanındaki ya da önündeki yapıya saygı olarak tanımladığı bu biçime Güvendik'te de rastlanmaktadır.
3.2.3.2.Meskenlerin Yapısı: Yerleşmenin yapısını oluşturan en küçük eleman olarak tanımlanabilen meskenlerin, çeşitli şekiller almasının etnik, tarihi, yapısal-işlevsel ve psikolojik faktörlerin yanında bölgeye göre değişen coğrafi etmenlerin etkisinin de büyük olduğu düşünülmektedir (Tolun-Denker 1977:60) Nitekim, Güvendik'te de kullanılan yapı malzemesi ve şekil olarak çeşitli ihtiyaçlara cevap veren üç farklı ev tipi gözlenmektedir. (sf:39)
Bunlardan birinci tiptekiler, kerpiç malzemenin hakim olduğu tek katlı, iki-üç odalı, sofalı ve üstü örtülü bir sundurmadan girilen küçük pencereli, alçak tavanlı evlerdir. Tolun-Denker (1977:62) de bu tip yapıların Anadolu'nun birçok bölgesinde görüldüğünü ve göçmenlere özgü olduğunu vurgulamaktadır. Bu tipteki evler avluya bakmakta, avlu ile evi dışarıya başlayan çift kanatlı büyük bir kapı (porta) bulunmaktadır. Avlu içinde, evin genellikle tam karşısında dört tarafı açık ya da önü açık ambar görevi gören "haran" adı verilen bir eklenti bulunmaktadır (Bkz.:Şekil 4). Anlatılanlara göre, bu tipteki evlerin göç eden kuşağın Yunanistan'da yaşadıkları evlere benzemektedir. Bu tip evlere çevredeki yerli köylerde karşılaşılmamakta, evler köyün var olan coğrafi koşullarına uymamaktadır. Bu açıdan ele alındığında, oldukça eski ve dayanıksız olan bu evlerin coğrafi etmenlerin etkisinden çok, psikolojik gereksinimleri karşılayan bir alışkanlığın ürünü olduğu ve göç eden kuşak tarafından yöreye taşındığı söylenebilir.
İkinci grupta yer alan evler, temelde aynı biçimini korumaktaysa da yapı malzemesi ve şekil olarak bazı değişikliklere uğramışlardır. Yapı malzemesi olarak bu gruptaki evlerde, ahşap, taş, tuğla ve briket kullanılmaktadır (Bkz.:Şekil 5). Hem "kırma" hem de "beşikçatı" (Bkz.:Şekil 6) biçiminde yapılabilen çatıların üstü ya marsilya ya da yerli kiremitle kaplanmaktadır. Tek katlı, iki-dört odalı, sofalı ve üstü kapalı sundurmadan (sf:40) oluşan bu tip evlerde, bunlara bitişik ahır, çenepe ve ocaklığın bulunduğu "hayat", kümes gibi eklentiler bulunabilmektedir. Tavanların daha yüksekçe olduğu bu evlerde pencereler ise daha büyük ve çok sayıdadır. Birinci tipteki gibi, "kapalı avlulu" olan bu evlerin açık avlulu olanlarına da rastlanmaktadır. Avlu içinde ana binadan ayrı olan haran, bu tipteki evlerde de benzer yapıdadır. Ama çatısı, kiremit yada atermit ile örtülmektedir.
Son tipte yer alan evler iki katlıdır. İkinci katta yer alan iki-dört oda ve mutfağı da içeren bir hol sundurmaya açılmakta, alt katta ise ahır, kümes, çeşitli erzakların korunduğu kiler gibi bölmeler bulunmaktadır (Bkz.:Şekil 7). Bu evlere girişler yandan, üst kata bir merdiven ile yapılmaktadır. Evlerin ön yüzleri avluya ya da doğrudan yola dönük olabildiği gibi, bazı evlerin dört tarafının eklentilerle kapalı olduğu ve avluya oldukça dar bir kapıdan girilen tiplerine de rastlanmaktadır. Bu tipteki evlerin eskiden yapılmış olanlarında ahşap karkas aralarının kerpiç ya da tuğla ile doldurulduğu gözlenmektedir.
Tarımsal düzende, ekonomik koşulların ve doğal çevrenin değişmesi ve diğer kültürlerle etkileşim, insanların yaşadıkları çevrenin fiziksel koşullarından ve alışkanlıklarından giderek sıyrılmalarını kolaylaştırmaktadır. Bu noktada bol yağış alan bir orman köyü de sayılabilen Güvendik'te ahşap malzemenin, çatılar dışında artık kullanılmadığı söylenebilir. Bunun nedeni, (sf:41) giderek seyrekleşen ormanlar ve maliyeti artan, ahşap malzeme olabilir. Değişen koşullara ayak uydurma yeteneğindeki köylü günümüzde maliyeti görece düşük taş, tuğla ve briket gibi malzemeleri tercih etmektedir. Yapı malzemesindeki çeşitliliği eşsüremli boyutta gözlemlemek olanaklıdır. Yapı malzemesindeki bu çeşitliliğe rağmen, köydeki iç ve dış mekanlardaki yapısal ve işlevsel değişimi gözlemleyebilmek için göç sonrasında geçen 69 yıllık dinamik süreç ele alınmalıdır.
Köyün mimarisinde farklılaşan üç temel konut biçiminin tarihsel süreklilik içinde ortaya çıktığı göz önünde bulundurulduğunda ikinci tipteki evlerin birinci ve üçüncü tipler arasında bir "geçiş biçimi" olduğu söylenebilir. Fazla dayanıklı olmayan birinci tipteki evlerin, çevresel koşulların belirlediği gereksinimlere uyacak şekilde değişmesi sonucu ortaya çıkan ikinci tipteki evlerin biçim olarak olmasa da ekolojik çevreye uyan yapı malzemesi ve dayanıklılık açısından yeterli hale geldikleri gözlenmektedir. Ekolojik koşullara en uygun olduğu düşünülen üçüncü tipteki evlerin çevredeki diğer kültürlerle etkileşimin bir ürünü olduğu açıktır. Birinci tipten hem yapı malzemesi hem de biçim olarak farklılaşan üçüncü tipteki evlere yalnızca Taşova'da değil yerli köylerinde de rastlanılması bu etkileşimin bir göstergesi sayılabilir. Sözü edilen etkileşim hem biçimde hem de iç mekanların düzenlenişinde kendini göstermektedir, örneğin, Güvendik'te (sf:42) önceleri "hayat'ta yemek pişirilirken artık, evdeki sofanın bir ucunda bu işlem yerine getirilmektedir. Mutfak işlevini gören bir oda biçimini alan sofa, aynı zamanda günlük yaşamın sürdürüldüğü bir bölme haline gelmiştir. Bu yapı, komşu kültürlerin de bir öğesidir ve kadının günlük işlerini görece kolaylaştırmaktadır. Gelir düzeyinin yükselmesi ve ilçe ile etkileşime bağlı olarak bazı ailelerin evlerine banyo eklemeye başladıkları gözlenmektedir. Banyo gibi misafir odası, yatak odası ve benzeri odaların kullanım şekilleri ve işlevlerinde gözlemlenen değişme iç mekanları, kentsel kültürün mekanlarına benzetme çabası olarak değerlendirilebilir. Nitekim, özellikle ikinci ve üçüncü tipteki evlerde, eklenti biçiminde bu tür odalara rastlanılmaktadır.
Köyde, bu etkileşime/değişmeye direnen bir unsur tuvaletlerdir. Güvendik'te fosseptik çukuru olmadan inşa edilen tuvaletler, çoğunlukla ana binadan ayrıdır. Bunun nedeni sorulduğunda köylüler, özellikle kadınlar, evin içindeki tuvaletin "koku yapacağını" ifade etmişlerdir. Bu açıklama bir bakıma doğru, ama eksiktir. Büyükbaş hayvanlarınkiyle aynı yerde toplanan dışkılar sağlık açısından bir olumsuzluk yaratsalar da, gerektiğinde tarlalarda doğal gübre olarak kullanılmak üzere biriktirilmektedir. Bu örüntüye, çevre köylerde de rastlanılmaktadır.(sf:43) ögel (1978:268), bir toplumun içe veya dışa dönük oluşuna bağlı olarak ortak alanlar oluşturduğuna dikkati çekerek, Türklerin geleneksel yaşamının alan kullanımı irdelendiğinde içe dönük bir yapısı olduğunu ileri sürmektedir. Güvendik köyünde bu düşünceyi doğrular nitelikte yapılanmalar gözlenmektedir. Köyde, hemen hemen her ev avluya bakarken sırtını yola dönmüş, dolayısıyla içe kapanmıştır. İster açık, ister kapalı avlulu olsun evlerde günlük etkinlikler dış alanlardan soyutlanarak sürdürülmektedir. Yola bakan duvarlarda nadiren rastlanan pencereler ya oldukça yüksekte ya da küçük boyutta yapılmaktadır, ön yüzleri yola bakan evlere rastlansa da günlük yaşam, arkaya ya da yana bakan odalarda sürdürülmektedir. Dış çevreyle bağlantıyı sağlamak ve alış veriş yapmak gibi görevleri olan erkeklerin köyde bulunan iki kahvede görüşme olanakları vardır. Kadınların dış görüşme alanları ise tarla, bahçe, bağ kenarları ve ağaç altlarıyla sınırlıdır. İç ve dış mekanların temizliği ve düzeninde kadın etkindir. iç mekanlara sınırlanmış kadın bu yolla bir ölçüde tek düzelik ve sınırlanmışlık duygusundan uzaklaşmaya çalışmaktadır, iç ve dış mekanlarda değişme gözlense de, sözü edilen bu içe dönük yapılanmanın kültürel değerlerin kalıcılığını sağlarken, diğer kültürel öğelerdeki değişmenin ivmesini de görece etkilediği / yavaşlattığı söylenebilir.(sf:44)
3.3.Nüfus
Taşova ilçesi, Nüfus Müdürlüğü kayıtlarına göre Güvendik köyünün 1985 yılındaki nüfusu 610, 1990 yılında ise 510 kişi olarak belirlenmiştir. Araştırmacının 1992 yılında yaptığı sayımda ise bu değer 520 olarak bulunmuştur(Tablo 1). 94 haneli köyde hane başına ortalama 5-6 kişi düşmektedir (Tablo 2). Bu sayıların ışığında köy nüfusunun 1985'ten 1990'lı yıllara doğru azaldığı dikkati çekmektedir.
Tablo 1:Güvendik Köyü Nüfusu (1992)
Yaş Grupları |
Erkek |
Kadın |
Toplam |
0-5.9 |
26 |
32 |
58 |
6-12.9 |
49 |
57 |
106 |
13-17.9 |
35 |
37 |
72 |
18-22.9 |
17 |
22 |
39 |
23-27.9 |
15 |
17 |
32 |
28-32.9 |
21 |
22 |
43 |
23-37.9 |
17 |
16 |
33 |
38-42.9 |
18 |
14 |
32 |
43-47.9 |
14 |
12 |
26 |
48-52.9 |
11 |
14 |
25 |
53-57.9 |
9 |
10 |
19 |
58-62.9 |
7 |
12 |
19 |
63 ve üstü |
10 |
6 |
16 |
Toplam |
249 |
271 |
520 |
(sf:45)
Tablo 2:Güvendik Köyü'nde Hane Başına Düşen Kişi Sayısı(1992)
Hane Başına Düşen Kişi Sayısı |
Hane Sayısı |
Toplam Kişi Sayısı |
1 Kişi |
1 |
1 |
2 Kişi |
8 |
16 |
3 Kişi |
4 |
12 |
4 Kişi |
14 |
56 |
5 Kişi |
24 |
120 |
6 Kişi |
21 |
126 |
7 Kişi |
9 |
63 |
8 Kişi |
4 |
32 |
9 Kişi |
5 |
45 |
10 Kişi |
3 |
30 |
19 Kişi |
1 |
19 |
TOPLAM |
94 |
520 |
Cerit'e göre (1989:14), nüfus artış hızı doğum, ölüm ve göç değişkenlerine bağlıdır. Göçün nüfus artış hızındaki etkisi ise, çıkış yerinde yani köyde azaltıcı, varış yerinde yani kentte artırıcı olmak üzere iki yönlüdür. Bu nokta, Güvendik köyü özelinde ele alındığında 1985-1992 yılları arasında nüfusun artmayıp azaldığı görülmektedir.(sf:46)
Güvendikte nüfus artışı doğumla meydana gelmektedir. 1960'lı yıllarda köye yerleşen Bulgar göçmeni bir aile dışında köy, dışardan göç almamıştır. Yukarıda sözü edilen artışın nedenlerinden biri Taşova Sağlık Ocağı ebelerinin köye sık sık gelip doğum kontrolü hakkında bilgi vermelerine karşın, doğumların kontrol altına alınmaması olabilir. Nitekim, köyde beşten fazla çocuğu olduğu halde erkek çocuğu olmadığı için doğum yapan 3-4 kadına rastlanmıştır. Nüfus artışında karşılaşılan nedenlerden bir diğeri ise Taşova'daki sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla yaşlıların ömür beklentilerinin artması ve ölümlerin görece azalması olabilir. Nitekim, köyün en yaşlısı araştırma sırasında 94 yaşındayken ölmüştür. Doğumların fazlalığı nedeniyle, nüfusun büyük bir bölümünün erişkinlik aşamasına gelmemiş bireylerden oluştuğu görülmektedir. 1990-92 yılları arasındaki artış var gibi görünse de bu olgu yukarıdaki azalma nedenlerinin ortadan kalkması biçiminde değerlendirilmemelidir. Çünkü, araştırmanın sürdürüldüğü 1991-92 yılları arasında dört hanenin Taşova ilçesine göç ettiği gözlemlenmiştir. Cerit (1989:14), göç edenlerin öncelikle erkek olduklarından yola çıkılarak kadın/erkek nüfusunun karşılaştırılmasıyla konunun daha anlaşılabilir olacağını düşünmektedir. Tablo 1'e bakıldığında, toplam kadın nüfusunun erkek nüfusundan fazla olması saptamayı doğrular niteliktedir. Erkek nüfusun 18-33 yaşları arasında görece az olması, okumak ya da iş bulmak amacıyla kentlere göç eden faal nüfusun bir göstergesidir. Buna ek olarak bazı(sf:47) hanelerin kısa vadede kente göç etmeyi planladıklara göz önünde bulundurulduğunda göç olgusunun, artarak devam edeceği tahmin edilebilir. 1990-92 yıllara arasında görülen dengenin gelecekte nüfusun azalması yönünde bozulacağa söylenebilir.
3.4. Dil ve İletişim
Banguoglu(1990:11-15), günümüz Türkçesini oluşturan ve çok geniş bir coğrafya alanına yayılmış olan Orta oğuz Lehçesi'nin —Batı Türk Dili— siyasi ve coğrafi ayrılıklar nedeniyle zaman içinde farklılaşarak Yeni Oğuz veya Batı Türk Lehçelerini oluşturduğuna dikkat çekmektedir. Batı Türkçesi de kendi içinde Anadolu, Azeri ve Türkmen lehçelerini oluşturmaktadır. Anadolu lehçesinde ise Rumeli, Karaman, Aydın, Harput, Karadeniz gibi ağızlar ayırt edilmektedir. Rumeli Türk ağızları ise Batı ve Doğu olarak iki temel grupta incelenmektedir: Doğu grubundakiler Lom, Sofya, Samakov ve Köstendil yörelerinin doğu ve güneyinde konuşulurken, bu yörelerin oluşturduğu çizginin doğusunda kalan bölgede konuşulan Türkçenin İstanbul Türkçesine oldukça benzediği düşünülmektedir (Hazai 1988:205; Eckman 1988:189; Mansuroglu 1988:182). Batı kesiminin ise Kuzeydoğu Anadolu Türkçesi ile benzeşmesine rağmen yine de her iki bölgede ortak bir "Balkan Türkçesi"nin varlığından söz edilmektedir (Nemeth 1956:7-24; Akt. Hazai 1988:205). Yukarıdaki bilgilerin ışığında ele alınan göçmen grubun günümüzde de sözü edilen Balkan lehçesine benzer bir ağzı görece korudukları söylenebilir. Balkan lehçesiyle araştırmaya konu olan kültürün dili (sf:48) arasındaki bazı farklılıkların nedenleri sosyal/ kültürel derişme süreçlerinde bulunabilir.
Güvendik köyünde yaşayan Selanik göçmenlerinin kullandığı, yaşadıkları sistemin koşullarını ve evrenlerini algılayış biçimlerini yansıtan, Türkçenin genel özellikleri aşağıda verilmektedir.
3.4.1.Ses Bilgisi
Güvendik ağzındaki ünlüler büyük ölçüde Türkiye Türkçesindeki ünlülere (a,e,ı,i,o,ö,u,ü) benzemektedir. Bunlara ek olarak ünlülerin yarı uzun ve uzun hallerinin de bazı sözcüklerin ön, iç ve son seslerinde bulundukları gözlenmektedir. Ünlülerdeki bu uzamanın bazı ünsüzlerin düşmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Bu ünsüzlerde " r " sesinin düşmesiyle tâla (tarla), vêdile (verdiler), çâşı (çarşı), çaşaf (çarşaf) ; "y" sesinin düşmesiyle tü (tüy), köde (köyde); "k" sesinin düşmesiyle üsürmek (öksürmek), yûsek (yüksek) ; v sesinin düşmesiyle düş (dövüş), güde (gövde), kûmak (kovmak) biçiminde söylenen sözcükler oldukça yaygındır.
Güvendik ağzında "g" ve "h" seslerinin ya zayıfladıkları ya da bir ünlüyle değişip düştükleri sıkça gözlenen bir olgudur, "g" sesinin düşmesiyle âç (ağaç), ârı (ağrı), sır (sığır), len (leğen), ûr (uğur), ûramak (uğramak), erkêm (erkeğim); "h" sesinin düşmesiyle afta (hafta), mûtar (muhtar), Kadişa (Kadişah), aran (haran), ayat (sf:49) (hayat), asır (hasır) biçiminde söylenmektedir. Bunun nedeni, kuşaklar boyu yabancı bir dil (Rumca) ile etkileşim halindeki dilde buna bağlı ses değişmelerin ortaya çıkması olabilir.
Ses düşmesi ya da ses kayması durumunda bazı sözcüklerin ilk hecesinde o/ö seslerinin yerini u/ü sesleri almaktadır. örneğin, suk (soğuk), duş (dövüş), sülemek (söylemek), üsüs (öksüz), çucuk (çocuk),üşa (okşa) Benzer bir değişme ön seste "e" sesinin "i"ye dönüştüğü durumlarda da gözlenebilir: sirek (seyrek), kif (keyif), pinir (peynir), zitin (zeytin), çişit (çeşit), îşimek (ekşimek), dirmen (değirmen) gibi.
Açıklığı daha yüksek olan bir sesin sözcük başına, daha düşük olanın sözcük sonuna kayması şeklinde olduğu kabul edilen (Banguoğlu 1990:70) göçüşme (methatese), iç seste karşılaşılan iki sesdeşin yer değiştirmesi biçiminde de sıkça rastlanmaktadır: aşkam (akşam), eşki (ekşi), baryam (bayram), kirbit (kibrit), gölmek ( gömlek),Butek (Buket), nalet (lanet) gibi.
Güvendik ağzında sözcük sonlarındaki "z" sesi ötümsüzleşmektedir, örneğin, beyas (beyaz), buas (boğaz), namas (namaz), karpus (karpuz), buynus (boynuz), üsüs (öksüz) gibi. Sözcük içinde "l" sesinin benzeşme yoluyla "n" olduğu, çoğul ekimleri (-ler, -lar) değişerek (-ner, -nar) biçiminde söylendiği gözlenmektedir: Onnar (onlar), bennen (benimle), yannış (yanlış), dinnemek (dinlemek), damna (damla).(sf:50)
Türkiye Türkçesinden farklı kullanılan sözcüklerden bazıları ise şunlardır: pışa (kedi yavrusu), pata (çocuk eli), pürük (siyah büyük örtme), pelik (saç örgüsü), pili (piliç).
3.4.2.Sözcük Bilim
Güvendik Agzı'nda söz yapım ekleri şöyle özetlenebilir.
1. Fiilden fiil yapanlarda karşılıklı anlamında -ş-: üleş- (bölüşmek, paylaşmak)
2. Fiilden isim yapanlarda a) -ı/-i/-u/-ü: dünüşü (dünürler), b) -nç: ilenç (ilenme) c) -g/kı, tırıskı (dayak, sopa).
3. İsimden fiil yapanlarda: a) -a- /-e-/: körel- (bozulmak).
4. İsimden isim yapanlarda: a) -rak, -rek: Alçarak boylu (kısa boylu), b) -d/taş/daş/: Kadaş (kardeş). f) -kar : verimkar olmak (verici olmak).
Bunlara ek olarak, Güvendik ağzında Türkiye Türkçesinde nadiren görülen berkitme (sağlamlaştırma) ekleri gözlenmiştir.
1. -a/-e: a) Sözlerde: Acıkın (azıcık), sonacıgıma (sonracığıma). b) Eşitlik ekinden sonra: Çabucanak (çabucak),
çokçana (çokça), güzelcene (güzel bir şekilde), c) -kan/-ken. Zarf fiil ekine getirilerek: Çekerkene (çekerken),
giderkana (giderken), uyurkana (uyurken).
2. -k/-k: Büyücenek (büyükçe), çabucanak (çabucak).
3. -m: Mersem (meğerse), sankilim (sanki).
(sf:51)
4. -cik: Küçümecik (küçücük).
5. Türk lehçelerinden farklı olarak, Gagauzca'da kullanılan -k, dişil ekine yalnızca biberka sözcüsünde rastlanmıştır.
Güvendik'te kullanılan Türkçede ad çekim ekleri ise şöyle örneklenebilir:
1. Verme (-a/-e) eki (-dik vb.) isim fiil ekine getirilince sebep bildirir: Burada çok durmadına dişik konuşur (Burada çok kalmadığı için değişik konuşur), hava suk olduna evde kaldım (Hava soğuk olduğu için evde kaldım).
2. Ayrılma (-dan /-den) eki berkitme işlevini görür. epten (büsbütün).
3. Eşitlik (-ça/-ce)eki durum anlatır: donca gez (donla gezmek).
Güvendik Ağzı'nda Türkiye Türkçesi ile farklılaşan edatlar ise şunlardır:
1. ünlem edatları: a) A be! (Ey!): A be Hüsin (Ey Hüseyin), a) Mar(i) (kadınlara hitaben kullanılır: Mar! înge gelsen bura (Yenge buraya gel). c) Yaşasın (Aferin anlamında kullanılır: Yaşasın kızıma! d) Bre! : Git ora bre. e) Korsa (sözde anlamında): Söylemiş korsa.
2. Gösterme edatları: te (işte): Te te orda durur, (işte orada duruyor).
3. Bağlama edatları: a) Bare (bari), zere (zira), b) açan (ne zaman): Açan çıktım dışarı yamur başladı, c) Çak sözcüğü de açan sözcüğü ile benzer anlam taşımaktadır.
(sf:52)
4. Son çekim edatları: ile edatı, -l/-yle şeklinde kullanılır. ineyle (iyneyle), elile (eliyle), gözüle (gözüyle) .
Güvendik'te Türkiye Türkçesinden farklı fiil kullanımları da gözlenmiştir:
1. özel anlamlı fiiller: a) Bin-/Pin- (çıkmak: merdivene, kucağa pinmek). b) Iştırmak (konuşmak), ıştırmayın (konuşmayın), cısın (susun), aykırmak (çağırmak), küvermek (salıvermek, serbest bırakmak).
Ayrıca, konuşma dilinde İstanbul Türkçesinden daha fazla devrik kullanım vardır: Geldi bize kalma. (Bizde kalmaya geldi); Gelsen mi bize? (Bize gelecek misin?); Verdin mi tauklara su? (Tavuklara su verdin mi?); suladım biberkaları sabadan (Sabahleyin biberleri suladım) gibi.
3.4.3. Sözcüklerin Anlam Kullanım ve Dağılım özellikleri:
Güvendik ağzında kişilere verilen bazı adların Türkiye'de kullanılan adlardan farklı olduğu gözlenmektedir. örneğin kadın adlarında bu daha belirgindir: Güzade, Bezade, Uzeti, Ruzbiye vb. Zaman zaman erkek adı olarak bilinen bazı isimlerin (Hayrullah/Hayruş, Şahin, Hidayet gibi) kadın adı olarak kullanıldığı gözlenmiştir. Bunun yanı sıra erkek adı olarak kullanılan isimlere ekler getirilerek kadın adı yapılmaktadır (Kadim - Kadime, Tevfik - Tevfika, Bayram - Bayramşah, Teslim - Teslime gibi). Yaşlı kuşaklarda bu ve benzeri (Ek 1) isimlere daha sık rastlanırken genç (sf:53) kuşaklarda isimler giderek farklılaşmaktadır. Yaşlı kuşaklarda dini kökenli özel isimler çok daha yaygınken genç kuşaklara doğru din dışı isimlerin kullanılmaya başladığı göze çarpmaktadır. Bu farklılaşmanın büyük ölçüde kitle iletişim araçlarıyla diğer kültürlerle etkileşimin bir sonucu olduğu söylenebilir.
Yaşlı kuşaklardaki isimlerin uzunluğu ve söylemedeki güçlükler isimlerin kısaltılmasıyla giderilmekte ve bu kısaltmalar giderek ilk adın yerine kullanılmaktadır. örneğin, Züleyha — Zülce, Sabiha — Seba, Güzade — Feriz gibi. Bu nedenle kısaltılmış isimler söyleyen kişi bireye yakın olsun ya da olmasın onun adı olarak bilinmektedir.
Köy daha önceleri Herizdağı olarak bilinmekteyken adı Güvendik olarak değiştirilmiştir. "Heriz" sözcüğünün anlamına ilişkin bir bilgi edinilememiştir. Köyün üzerine kurulu olduğu tepe adını yağmur duasına çıkılan Heriz Baha'dan almaktadır. Buranın daha önce bir Rum köyü olduğu düşünüldüğünde ,sözcüğün Rumca kökenli olduğu akla yakın gelmektedir.
Soyadları olarak kullanılan sözcükler ise, genellikle tek sözcük şeklindedir, örneğin, Gider, Kara, Galip, önder, Garip, Yetiş gibi. Nadiren, Uslucan gibi birleşik sözcük yapısında olanlara da rastlanmaktadır. (sf:54)
Güvendik Arzında erkek ve kadın ile ilgili sözcüklerde İstanbul Türkçesinden farklılıklar gözlenmektedir. Günlük konuşmada "kadın" sözcüğü yerine "karı" kullanılmaktadır. Ancak, "haşlak karı - tembel kadın" örneğinde olduğu gibi küçültücü anlamı, önüne gelen sözcükle ortaya çıkmaktadır. Erkekler için ise tembel anlamında "aynacı" sözcüğü daha yaygındır. Erkeği yücelten bir sözcük ise "temiz adam" anlamındaki "terendoz"dur. Göç eden ilk kuşak erkekleri birbirlerine hala "paşam" (Efendim anlamında) diye hitap etmektedirler.
Kan bağlarını ifade eden sözcüklerde kuşaklar arası bir farklılık gözlenmektedir. Sayıları az da olsa göç eden ilk kuşağın sözcük dağarcığında patara (baba), peti (çocuk), mana (ana), kuriş (kız çocuğu), ineka (gelin) gibi Rumca akrabalık sözcüklerine rastlanmaktadır. Bu sözcükler daha sonraki kuşaklar tarafından hemen hemen hiç kullanılmamaktadır.
(sf:55)
Genellikle, baba, anne, dede, kayınço, elti, güvei, babaanne, anneanne gibi Türkiye'de kullanılan akrabalık terimlerinin daha yaygınlaştığı gözlemlenmiştir.
Bunların yanı sıra teyze yerine "tete", amca yerine sırasıyla "aca" ve aga", amcanın karısı yenge yerine "c e c e" sözcükleri kullanılsa da, bu sözcükler de yerlerini giderek amca -yerli kültürün etkisiyle emmi-, teyze gibi sözcüklere bırakmaktadırlar. Kardeş sözcüğü yerine "kada", "kadam", "kadaşım" gibi sözcükler kullanılmaktadır. Türkiye (sf:56) Türkçesinde erkek ve kız ayrımı yapmadan genel bir tanımlama olan "çocuk" kavramı, bu kültürde yalnızca erkekler için kullanılırken, kızlara "gıs" denilmektedir. "Evlat" sözcüğü ise her iki cinsiyet için de kullanılmaktadır .
Günlük konuşmalarda akraba olmayan kadınlara aradaki yaş farkına bakılmaksızın "abla" denilirken, "tete", "teyze" yalnızca akrabalık bağı söz konusu olduğunda kullanılmaktadır. Büyük abla ise "dudu" ile çağrılmaktadır. Çocukları evlenen anne ve babalar birbirlerine "dünü(r)şü" diye hitap etmektedirler. Yaşlı erkekler için "aga" kelimesi tercih edilmektedir. Kadınlar ise kocalarının kimliği ile tanımlanmaktadırlar, örneğin, "Şaban Aga'nın Karısı" gibi.
Bunların dışında, günlük konuşmalarda üreme organları, bedensel salgı ya da dışkı belirten sözcükler yaşlılar ve çocuklar arasında serbestçe kullanılırken, genç kızların uluorta bu sözcükleri kullanmaları hoş karşılanmamaktadır. Ancak, kızların bazılarının kendi aralarında toplandıklarında bu sözcükleri rahatça kullanmalarına rağmen, başka ortamlarda büyük kadınlar aynı sözcüklerini kullandıklarında utandıkları ya da öyle göründükleri gözlemlenmiştir.
Buna ek olarak, orta yaşlı kadınların konuşmalarında küfür oldukça yaygındır. Ayrıca, kadınların küfür ederken bir erkek tavrıyla, erkek üreme organlarının kadınlarınmışçasına kullanıldığına da tanık olunmuştur.
(sf:57)
3.4.4.Dilde Değişme
Dilin, kültürden kültüre göreceliği bir bakıma kültürlerin aynı olguyu algılayıp yorumlamalarındaki farklılığa bağlıdır. Bu farklılığın dinamik bir bütün olan dilin kültürlenme süreciyle değişerek, kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla ortaya çıktığı söylenebilir. Öte yandan kültürdeki en katı ve tutucu güçlerden biri olarak da bilinen dil (Cassier 1980:210), bu noktada bir ikilik taşımaktadır. Bu nedenle, dilde değişmenin yavaş mı, hızlı mı olduğundan çok, dildeki hangi unsurların değişmeye açık olduğunu araştırmak çözümlemeleri kolaylaştıracaktır.
Güvendik ağzındaki değişimi göç sonrası köyde varlığını sürdüren dört kuşağın dili kullanış biçimlerini karşılaştırarak somutlaştırmak olasıdır.
Yunanistan'dan göçü yaşayan ve sayıları oldukça azalmış olan ilk kuşak, daha önce Rumcayı bildiklerini, ancak konuşmadıkları için unuttuklarını söylemektedirler. Büyük ölçüde yukarıda genel özellikleri verilen dili kullanan bu kuşak, dağarcıklarında bulunan Rumca sözcükleri daha sık kullanmaktadırlar. Konuşmalarda erkekler birbirlerine "paşam" derken, kadınlar "mar" diye seslenmektedirler. Yaşlıların konuşma biçimiyle Türkçe konuşan Rumlar arasında benzerlikler gözlemlenmiştir.
Türkiye'de doğan ikinci kuşak temsilcilerinin özellikle akrabalık terimlerindeki Rumca sözcükleri bütünüyle (sf:58) terk ettikleri görülmektedir. Ancak Rumca ya da Slavca kökenli bazı sözcükler hala yaygın olarak kullanılmaktadır, örneğin, fıska (içi su dolu sivilce, çipenmek (banyo yapmak), fiskalanmak (sivilcelenmek), köfün (kaba dokunmuş kumaş, çuval), pürük (siyah büyük örtme), pışa (kedi yavrusu), pata (el), pili (piliç). Bu kuşağın yaygın olarak ilköğretimden geçmediği, hatta bazılarının okuma yazma bilmedikleri göz önünde bulundurulduğunda, kültürlenme süreciyle kazanılan dili daha fazla koruma eğiliminde oldukları söylenebilir.
Türkiye'de doğan ikinci kuşağın çocukları yani üçüncü kuşağın 30-40 yaşlarındaki temsilcilerinin kullandıkları dil anne ve babalarınınkinden farklı değildir. Bu kuşağın daha genç temsilcileri, ilköğretimin yaygınlaşması ve iletişim araçlarının da etkisiyle konuşulan dilin değişmesinde etkili olmaktadır. Çevre kültürle etkileşime daha sık giren bu grubun değişmeye daha açık olmasına rağmen yine de dildeki temel gramer ve sözcük yapılarının değişmediği söylenebilir.
Kitle iletişim araçlarından doğrudan etkilenme son kuşakta daha belirgindir. Okul öncesi dönemdeki çocukların davranışları ve konuştukları dil büyük ölçüde, televizyondan etkilenmektedir. Sabahtan akşama kadar televizyon seyreden bu kuşak, özellikle televizyon reklamlarını ezbere bilmektedirler. Reklam müziklerini birbirlerine şarkı olarak söylemektedirler. Okula giden çocukların öğretmenlerle etkileşimlerle değiştikleri de söylenebilir. Tüm bunlardan (sf:59) çocukların göçmen grubun dilinden bütünüyle farklı bir dil kullandığı sonucu çıkarılmamalıdır. Bu aşamada , ailenin ve kültürleme sürecinin kitle iletişim araçlarının etkisini bir dereceye kadar dengelediği söylenebilir. Göçten günümüze yıl geçmesine karşın Taşova'daki çarşıda, Hükümet Konağı'nda, her perşembe günü "haftada" (pazarda) rastlanıldığında göçmenleri diğerlerinden ayırmak zor olamamaktadır. Bunun temel nedeni, konuşulan dildir ve çevredeki kültürlerle Güvendik kültürünü birbirinden ayıran en belirgin ve kolay gözlemlenen etmen dildir.
Sözü edilen saptamaların eşsüremli gözlemlerin bir ürünü olduğu unutulmamalıdır. Kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan ve kültür kimliğinin bir göstergesi olan dil, artsüremli boyutta kültürel süreklilik ve kalıcılığın sağlanması için değişmeye uymak ve uyarlanmak zorundadır. Nitekim, teknolojik ve ekonomik değişmelerden kendini soyutlayamayan dil, bu aşamada değişen isimleri, sözcükleri, hitap biçimleriyle ve genişleyen sözcük dağarcığıyla, değişmenin devam ettiğini yansıtmaktadır.
3.4.5. İletişim
Geleneksel kır yaşamında baskın olan sözel iletişim Güvendik'te yaygın olarak kullanılmaktadır. Nişan, düğün, sünnet, doğum ve ölüm haberleri evden eve giden habercilerle ulaştırılmaktadır.örneğin sünnet düğünleri çocuklar, nişan ve düğünler genç kız ve erkekler tarafından duyurulmaktadır.ölüm haberi eskiden habercilerle ulaştırılırken, günümüzde ise
(sf:60)
minareden 'sela' verildiğinde anlaşılmaktadır. Balaman (1983:75)'ın saptadığı 'köy tellalı' aracılığıyla iletişim Güvendik'te bırakılmıştır. Köye ilişkin resmi duyurular muhtar tarafından cami hoparlörü kullanılarak köylüye ulaştırılmaktadır.
Köyde görsel iletişim aracı televizyona hemen her evde rastlamak mümkündür. Köylünün alım gücüne göre renkli ya da siyah-beyaz olabilen televizyondan doğrudan etkilenenler yaşlılar, kadınlar ve çocuklardır. En çok tercih edilen televizyon programları arasında kuşak programları ve diziler yer almaktadır. Bu programları izleyebilmek için köylülerin bazı işlerini erteledikleri gözlenmiştir. Dizilerin, çocukların tekerlemelerine girmesi (Bkz. Ek II), annelerin çocukları 'öcü' ile korkutmayı bırakıp, kötü kalpli ve çirkin karakterlerle korkutmaya başlamaları sözü edilen dizilerin etkisinin yoğunluğunu ortaya koyması açısından ilgi çekicidir. Televizyonun yanında radyo ve teyp yaygın iletişim araçlarındandır. özellikle gençlerin yüksek sesle günün popüler şarkıcılarını dinlediklerine tanık olunmuştur.
Araştırmanın yürütüldüğü dönemin başlarında köyde yalnızca muhtarın evinde telefon bulunmaktaydı. 1992 yazı sonunda PTT'nin çalışmalarıyla köyde isteyen herkes evine telefon almıştır. Köy yaşamına bu derece hızlı giren telefon zaten nadiren kullanılan yazı diliyle haberleşmeyi bütünüyle köreltmiştir. Asker mektupları ile bayram kartlarının (sf:61) oluşturduğu yazı ile haberleşme artık iki-üç dakikalık telefon konuşmalarına sığdırılmaya çalışılmaktadır. Çağdaş iletişim araçlarından gazete köye nadiren gelmektedir.Bu nedenle kadınlar ve gençler neredeyse hiç gazete okumamaktadır.Erkekler ise gazete satın almadan ilçedeki kahvede gazetelere göz gezdirdikleri gibi, bazen fiyatları görece düşük spor gazetelerini ya da bol kuponlu gazeteleri almayı tercih etmektedirler.Yazıyla iletişimin köylü için zor bir iletişim yolu olduğu söylenebilir çünkü ilkokuldan sonra okumayı bırakan köylü ya okumakta güçlük çekmekte ya da okuduğunu sınırlı ölçülerde anlamaktadır. Diğer bir deyişle Güvendik'lilerin iletişimde değişmeyi telefon gibi sözel ya da televizyon gibi görsel iletişim araçlarıyla yaşadıkları söylenebilir.
3.5. Tekno-Ekonomik Yapı
Ekoloji, teknoloji, ve ekonomi birbirinden soyutlanamayan, birbirine bağımlı değişkenlerdir. Bu nedenle tekno-ekonomi başlığı altında yapılacak çözümlemelerin değişmenin ortaya konulmasında yararlı olacağı düşünülmektedir.
3.5.1. üretim
Güvendik'te toprak kıraç ve verimsiz de olsa, köylünün temel geçim kaynağını çiftçilik oluşturmaktadır. Nüfusun özellikle kadın ve çocuklardan oluşan büyük bir kesimi emek yoğun bir üretim gerçekleştirmektedirler. Taşova'da (sf:62) çalışanlar ve köyün yerlisi olan öğretmenler de büyük ölçüde tarımsal üretime katılmaktadırlar, üretimde hububat, sebze ve meyve yanında bir endüstri bitkisi olarak tütün de ekilmektedir.
Ekilebilir arazi miktarı ve hane başına düşen arazi miktarı konusunda kesin bir bilgi elde edilememiştir. Hane reislerinin kendi beyanları ve habercilerin yardımlarıyla, köyde tarıma uygun hiç toprağı olmayanlar olduğu gibi 90-100 dönüm toprağı olanlara da rastlanmaktadır. Nüfusun hızla artmasıyla toprakların bölünmesi ve köyden göç edenlerin topraklarını satmalarıyla ortaya çıkan toprak dağılımındaki bu eşitsizlik gelir dağılımına da yansımaktadır. Yaşamak için sürekli borç alanların sayısı az değildir.
3.5.1.1. Hububat Ekimi ve Biçimi:
Balaman'ın Örencik'teki ekinler için yaptığı "biçilen" ve "yolunan" ekin ayırımının (1969:262), Güvendik özelinde de kullanıldığı söylenebilir. Tarlaya bir sene arpa-buğday ekildiyse, diğer sene fiğ, mercimek, yulaf ya da nohut ekilerek toprak boş bırakılmamaktadır. Ekinler sonbaharda, yolmalar ise ilkbaharda ekilmektedir. Hem yapay, hem de doğal gübreleme uygulanmaktadır. " Harman kuvmak " temmuz ortalarından ağustos ayı ortalarına kadar devam etmektedir. Yolma işini kadın ve çocuklar yaparken, biçme işlemini erkekler yapmaktadır. Ekin biçilirken orak ve tırpan kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra, traktör, biçer-döver, (sf:63) biçer-baglar daha pratik olduğu için yaygındır. Bazı yaşlılar ise daha derli toplu biçtikleri için ücretli olarak tutulan orakçıları tercih etmektedirler. Tohumların saplardan ayrılması için önceleri, harman yerlerine kurulan ve at veya öküzle çekilen "düven", samanın ayrılması için de rüzgar kullanılırmış. Günlerce süren bu işi günümüzde yarım güne indiren, saati 50,000 liradan kiralanan "patos" en yaygın araçtır. Saplardan ayrılan ekinler harman yerine ölçek hesabıyla (bir ölçek=20 kg), tenekelerle çuvala doldurularak evlere getirilmekte ve evdeki kilerlere taşınmaktadır. Tarlada kalan samanlar da, "ramuk"(römork)la taşınarak "haran"lara doldurulmaktadır.
Köyde hububat ekimi hane içi gereksinimi karşılamak için yapılmaktadır, ürünün çok iyi olduğu mevsimlerde, ürününü tüccara veren aileler olsa da, daha yaygın olan gelenek fazla ürünü ilçedeki ve kentlerdeki yakınlarıyla paylaşmaktır. Hiç toprağı olmayanlar dışında, ailelerin yılda 200-250 ölçek buğday üretmeleri gereksinimlerini karşılamak için yapılan üretimin bir göstergesi sayılabilir.
3.5.1.2.Tütün Ekimi:
Güvendik dahil yöredeki göçmen köyleri çevrede tütünü iyi işlemeleriyle, kaliteli ürün almalarıyla tanınırlar. özellikle Yunanistan göçmenlerinin bir endüstri bitkisi olarak tütünü tercih etmelerinde rol oynayan faktörlerden birisi tütünün kıraç toprakta yetiştirilmeye elverişli (sf:64) olmasıdır. Bir diğer etmen ise göç öncesinde bu kültürün elemanlarının tütün bitkisine çok yabancı olmamalarıdır. Bilindiği gibi göçmen grubun göç ettiği Selanik kenti ile Türkiye de yakınlarına yerleştikleri Samsun kenti Reji tekelinin belli başlı üretim merkezleri olmuşlardır (Quataert 1984:73).- Reji,Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yerli tütün üretim ve tüketimiyle ilgili bütün konular üstünde denetim hakkına sahip, günümüzdeki Tekel'e benzer bir işlevi olan 1884'den 1914'e kadar vergi toplamaya kadar çeşitli ayrıcalıkların verildiği yabancı bir şirkettir - Güvendik'de tütün tarımının ne zaman başladığına ilişkin kesin bir bilgi edinilememiştir. Köylülere sorulduğunda ise "kendilerini bileliden beri" tütün diktiklerini söylemektedirler. Bu durumda göçmen grubun tütün tarımını ya Yunanistan'dan beraberlerinde getirdikleri veya çevredeki yerli kültürlerle etkileşimle öğrendikleri ya da göç öncesinde yörede yaşayan ve olasılıkla tütün tarımı yapan Rumlardan ödünç aldıkları düşünülebilir.
Tütün dikiminden itibaren Tekel'e gidebilecek duruma gelene kadar çok çeşitli ve zahmetli işlemlerden geçer. Mart ayında tütün tohumları 'andal' adı verilen üç metrekare genişliğindeki alanlara bölümler halinde ekilmektedir. Andalın zemini en az üç defa olmak suretiyle bellenerek toprak taş ve yabancı maddelerden ayıklanır. Zemin düzleştirildikten sonra toprağın yumuşak ve verimli olması için hayvan gübresi kullanılır. Daha sonra yakılan (sf:65) odunlardan elde edilen küllerin içine karıştırılan tütün tohumları sözü edilen andallara ekilir. Bir buçuk ay bu alanda büyüyen tütün fideleri Mayıs ayı başlarında yerlerinden sökülerek tek tek tarlaya dikilmektedir. Yağışın az olduğu dönemlerde hem sabah hem de akşam olmak üzere sulanan fideler belli bir boya (5-10 cm.) erişinceye kadar iki kere de suni gübre ile desteklenmektedir.Andallarda tütün yetiştirme işlemi sürerken tütünün dikileceği tarla sonbaharda ve ekimden en az on beş gün kadar önce olmak üzere iki kez traktörle sürülerek dikime hazırlanmaktadır. Dikimden önce toprak tırmıklanmak suretiyle iyice havalandırılmakta ve yumuşatılmaktadır. Daha sonra bu tarlalara çoğu zaman traktörle yaklaşık otuz santimetre aralıklarla 'karık'lar (arklar) açılmaktadır. Bu arkların çukur yerlerine biraz su ve ucu sivri bir alet yardımıyla tütün dikim işlemi yapılmaktadır. Yörenin ekolojik ortamına uygun bahar yağmurlarıyla beslenen fidelerin boyu yaklaşık on santimetre boyuna gelinceye kadar on beş gün arayla iki kere çapalanmaktadır. Bu yolla toprak havalandırılmakta ve tarladaki yabani otlar temizlenmektedir. Mayıs ayının sonuna doğru alt yapraklardan başlayarak, yeşil rengi sararan ve olgunlaşan yapraklar tek tek kırılarak toplanmaya başlamaktadır. Yapraklar bulundukları bölgeye göre aşağıdan başlayarak dip, orta, tepealtı ve tepe olarak adlandırılmaktadırlar. Tütün kırmaya sabah saat 4 ile 6, akşam 17 ile 19 saat lan arasında gidilmektedir. Her gün kırılan yapraklar küfe (köfün)'lerle evlere getirilmekte ve (sf:66) teker teker 30-35 cm uzunluğundaki tütün iğnelerine, yaprakların boyları da dikkate alınarak çürümüş yapraklar ayrılarak dizilmektedir. İğneler tamamıyla doldurulduktan sonra, yine boylarına göre iplere geçirilerek tütün dizileri elde edilmektedir. Bu diziler ahşaptan yapılan çerçevelere dizilerek ya yere paralel ya da dikine konularak güneşte kurumaya bırakılmaktadırlar. Diğer kurutma yöntemlerinden ambarda ve bacada kurutma yöntemleri tercih edilmemektedir. Kurutma işlemi sırasında tütünün ıslanmamasına dikkat edilmekte, yağmur olasılığı belirir belirmez ya tütünlerin üzeri naylonlarla örtülmekte ya da "haran" lara alınmaktadırlar. İyice kurutulan tütünler nem oranının yüksek olduğu sabahın erken saatlerinde toplanarak 'tonga' ya da 'denk' haline getirilmek üzere kışa kadar evlerin çatılarındaki boşluklarda saklanmaktadır. Bu durum tütünlerin tamamen kurumasını ve kışa kadar zarar görmeden saklanabilmesini sağlamaktadır.Kış geldiğinde tütün dizilerindeki tütünler tek tek elden geçirilerek, iyi kurumamış ya da çürümüş tütün yaprakları diziden ayrılmaktadır.
Tekel'e veya tüccara iyi bir fiyata satmak amacıyla Güvendikli tütünü 'Denk' ve 'Tonga' adı verilen ve iki farklı işlemden geçirmektedir. Denk adı verilen işlemde kuru tütün yaprakları nemlendirilerek, her biri boyut ve kalitelerine göre ayrılıp düzeltilerek küçük demetler haline getirilmektedir. Demetler denk sandığı adı verilen dört (sf:67) tarafı kapalı altı ve üstü açık bir alet, uzun tahta çubuklar ve paket kağıdı yardımıyla balya haline getirilmektedir. Denk işleminden daha az zahmetli olduğu düşünülen tonga işleminde ise, tütün dizilerindeki çürümüş yapraklar ayıklanır ve diziler yerleştirildikleri 'telis' çuvalları ve iplerle balya haline getirilirler. Tekel'in belirlediği bir gün Güvendikli denk ya da tonga haline getirdiği tütününü bir tütün eksperi ile iki yazıcının önünde sıralamaktadır. Tartılan tütüne eksperin verdiği grat değerleri Tekel Müdürü'nün ve oluşturulan kurulun onayından sonra açıklanmakta ve tütüne baş fiyat belirlenmektedir. Tekel'e giden tütünlere kalitelerine göre A grat, B grat, kapa (dip tütün) olarak ayrılmakta ve fiyat buna göre biçilmektedir. Kalitesi çok düşük olan tütün 'ırmaklık' olarak adlandırılmakta ve çoğunlukla Yeşilırmak'a dökülmekte ya da yakılmaktadır. Yine de Tekel böyle tütüne ortalama en düşük fiyatı ödemektedir. Köyde, tütüne verilen değer ve işlenişine gösterilen özene bağlı olarak genellikle göçmen kökenli diğer köylüler gibi Güvendikli üreticiler, yılda 200 kilodan 1,5-2 tona kadar değişen miktarlardaki üretimlerinin karşılığında, ürünü ya baş fiyata ya da baş fiyatın çok az altında sattıklarını ifade etmektedirler.
3.5.1.3.Sebzecilik ve Meyvecilik
Güvendik' de sebzeciliğin ihtiyacı karşılayacak düzeyde yapıldığı gözlenmektedir. Patates, fasulye, domates soğan, sarımsak ve mısır tarlalardan çok evlerin arkalarında (sf:68) ya da yananda bulunan bahçelere ekilmektedir. Ancak son zamanlarda köylü patates,soğan gibi sebzelerin ihtiyaçtan fazla olanlarını römorkla önce Taşova'ya götürmekte, oradan da kamyonla Samsun, Adana gibi büyük şehirlere götürüp satmakta, bu şehirlerden de Taşova 'da satabileceği ürünler getirmektedirler.
Mısır ve sarımsak çatılara asılarak kurutulmakta, kış için saklanmaktadır. Hemen hemen her evin avlusunda bulunan elma, armut, dut, incir, ceviz, kiraz ağaçları köylünün meyve ihtiyacını karşılamaktadır. Köyde sebze ve meyve bolluğuna rağmen nadiren bostan tarımı yapılmaktadır. Köylü kavun karpuz ihtiyacını Taşova'dan karşılamaktadır.
3.5.1.4.Bağcılık
Ortalama her evin 1-3 dönüm civarında bağı vardır. önceleri başlar çok bakımlı ve bol ürün verirken artık yalnızca bir evin üzüm gereksinimini karşılamak için yapılmaktadır. Güvendik'te giderek bağcılığın ihmal edilmesinin bir sonucu olarak pekmez yapımı ya da üzüm kurutma yaygın değildir. Olgunlaşan üzümler çatılarda sepet içinde saklanmaktadır.
3.5.1.5.Hayvancılık
Köylü günlük süt ve yumurta ihtiyacını karşılamak için hayvan beslemektedir. Bu nedenle hemen hemen her evde ortalama 1-2 büyük baş hayvan, horoz ve tavuklardan oluşan bir kümes, daha seyrekte ördek ve hindiye rastlanmaktadır. (sf:69) Küçükbaş hayvan üretimi bazı ailelerde yaygındır. Köyde 100 kadar büyükbaş, 500 kadar da küçükbaş hayvan bulunmaktadır. Köyde bulunan bir sığırcı ve bir çoban kış mevsimi dışında her sabah hayvanları otlatmaya götürmekte, akşama doğru da geri getirmektedir. Hayvanların bakımından ve sağılmasından kadınlar sorumludur. Köylü tütün gibi zahmetli ve zaman alan bir tarımda uzmanlaştığı için hayvanların bakımına fazla zaman ayıramamaktadır; bu nedenle bakımları geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Yaz mevsiminde kolaylıkla taze yem bulabilen hayvanlar kışın saman ve küspe ile beslenmektedirler.
3.5.2.Ekonomideki Yapısal Dönüşümler
Güvendik'te üretim için genel olarak tarımsal toprağın küçük parçalara bölündüğü ve küçük aile işletmeciliğinin yaygın bir birim olarak görüldüğü söylenebilir. Hane başına düşen toprak miktarının azlığı, aile içinde kadın ve çocukların kullanılabilir durumdaki emek yoğun üretimi, bu işletmelerde görece yüksek gelir sağlayan tütün tarımının gelişmesine neden olmuştur. Tütün üretiminde sağlanan artı ürünün tamamı dışarıya -Tekel'e ya da tüccara- satılmaktadır. Dolayısıyla Güvendik köyünde tarımsal üretimin bir gelişme gösterdiği söylenebilir. Güvendik"te yaşayan göçmen grubun 1924'te başlattığı bu süreç içinde Türkiye'deki tarımsal üretimin geçirdiği yapısal dönüşümlerden kendisini soyutlayamadığı ve giderek onlarla bütünleştiği hissedilmektedir. Yaşadıkları çevreden koparılarak, (sf:70) Anadolu'da yerleşmeye zorlanan bütün göçmen gruplara topluca yer gösterilip toprakları aileler arasında eşit olarak paylaştırıldığı bilinmektedir (Keyder 1983:229). Bu süreçte göçmenlerin mübadele yoluyla Anadolu'ya yerleştirilmesiyle güçlenen bağımsız köylülüğün, 1926'daki toprağın özel mülkiyetini güvence altına alan Medeni Kanun, 1934'teki İskan Kanunu, 1945'teki Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile birlikte Güvendik'te "küçük meta üretimi" nin pekiştiği söylenebilir. Birinci ve ikinci kuşak toprağın yeterli miktarda oluşunu Yunanistan'da sahip oldukları toprak miktarıyla karşılaştırarak ifade etmektedir. Yunanistan'da toprağın az ama çok verimli olduğunu, Güvendik'te çok toprağa sahip olduklarını ama daha çok yorulduklarını söylerken çevre kültürlerin "siz toprağın pirisiniz." biçimindeki övgülerini de aktarmayı ihmal etmemektedirler. Güvendik'teki tarımsal üretimi Türkiye'deki ve dünyadaki siyasi ve ekonomik değişmelerden/gelişmelerden etkilenerek 1950'ye kadar devam ettiği sözü edilen kuşak tarafından aktarılmaktadır. 1950'de Demokrat Parti yönetiminin A.B.D.'nin tarıma yönelik kaynak yaratmak isteği doğrultusunda devletin imkanlarını köylünün refahını sürekli kılmak için kullandığı belirtilmektedir (Keyder 1983:221). Bu politikanın savaş yıllarında durağanlaşan tarımsal ekonomiyi canlandırdığı Güvendik halkının da bundan etkilendiği günümüzde de paralel bir çizgide siyasi tercihlerini koruyan yaşlı kuşakların aktardıklarından çıkartılabilir. Atatürk'le aynı memleketi (Selanik) paylaşan ve bir dönem C.H.P.'nin ateşli (sf:71) savunuculara olan göçmenlerin siyasi tercihlerinin birden bire değişmediği ve C.H.P. yönetiminin savaş yıllarında baş vurduğu köylünün elindeki ürünü, köylünün içinde bulunduğu koşullara veya ürettiği miktara bakılmaksızın el koyması ile haraca dönüşen tarımsal fiyat politikalarının bu tercihte etkili olduğu yadsınamaz. 1950'lilerde yaşanan bu teşvik dönemi bugün de kendini gösteren araştırmacının bir miras olarak kuşaktan kuşağa aktarıldığını düşündüğü "girişimci ruh"un etkisiyle göçmenlerin ekonomik olarak çevreyle bütünleşmelerini başlatan bir süreç olmuştur. Ancak Türkiye genelinde 1960 döneminde hızlanan tekno-ekonomik dönüşümün (Gevgili 1989:53), Güvendik'te 1970'li yıllarda başladığı dolaylı olarak gözlemlenmiştir. On yıllık bu gecikmeye neden olarak köye 1969'a kadar yol yapılmaması, yol yapıldıktan sonra Keyder (1983:244)'in 1950'1 iler de başlayıp 1970'lerde yavaşladığını ifade ettiği kente göç olgusunun 1970'lerde Güvendik'te başlamış olması gösterilebilir. Göç sürekli hale geldiğinde, faal nüfustaki azalmaya bağlı iş gücü açığını Güvendik köylülerinin 1972'de kırk kişi bir araya gelerek aldıkları bir traktör ile kapatmaya çalıştıklarını söylenebilir. Güvendik özelinde 1972 tarihinde başlayan tarımda makineleşme süreci günümüze kadar devam etmiştir. Bugün köyde dokuz traktör, üç patos, bir biçerdöver bulunmaktadır. Makineleşmenin yaygınlaşması, yamaçlardaki işlenmesi güç olan toprakların da azami ölçüde tarımsal üretime katılmalarını sağlamıştır. Köyün yakınındaki (sf:72) ormandan kesilerek elde edilen topraklarla birlikte tarıma açılan yeni alanlara işleyecek güç makineler olmuştur. Buna rağmen günümüzde çok parçalı hale gelen toprağı işlemek için makineleri birbirlerine kiraya verdikleri görülmektedir. Köylü, yakın akrabalara dışındaki kişilere traktör, patoz, biçerdöverini kiraya vermektedir.Akrabalarına ise hem emeğini hem de makinesini karşılıksız sunmaktadır.Bu durum beraberinde köydeki haneler arasındaki emek ve ürün alışverişinde de değişmelere neden olmaktadır. Makineleşme ve tütün tarama ile birlikte kazanılan arta değerin Tekel'e ya da tüccara satılmasıyla parasal ekonomiye giren Güvendik'te emek ve ürün değişiminde paranın kullanıldığı gözlemlenmiştir. Yoğurdu, sütü, yumurtası olmayanlar,para karşılığı bunu köy içinden elde edebilmektedirler. Ancak bu aşamada sosyal ilişkilerin temelinde yer alan akrabalık, hısımlık, komşuluk gibi değerlerin yarattığı dayanışma duygulara, parayla ürün değişiminin yaygınlaşmasana görece önlemektedir. Günlük işlerde kadın ve çocukların karşılıksız emek değişiminden söz etmek mümkündür. Tütün kırmak, dizmek, soğan çapalayıp, çıkartıp, kesmek gibi işlemlerde yardımlaşma ve araç gereç alışverişi çok yaygındır. Karşılık istenmeksizin yapılan işlerin paylaşılmasına rağmen kapitalist ilişkilerin yavaş da olsa köylüler arasında yaygınlaştığı söylenebilir (öngel 1981:182).
Boratav (1991:138), 1980'li yıllarda göreli olarak gerilediğini ifade ettiği tarımsal fiyatlara karşı çiftçinin (sf:73) kendisini savunabilmesi için ya kırdan kente göç etmesinin ya da kaynaklarını tarım dışına kaydırması gereğine dikkat çekmektedir. Bu çerçevede Güvendik'te her iki savunma biçimine rastlandığı söylenebilir. Köyde geçim olanaklardan bütünüyle yoksun olanlar ki bu gruba askerliğini bitirip köye dönen işsizleri de dahil etmek mümkün, doğrudan büyük kente göç etmeyi tercih etmektedir. Oysa Güvendik'te mali durumu iyi olarak bilinenler Taşova'ya göç etmeyi tercih etmektedirler. Nitekim Taşova'da dayanıklı tüketim maddeleri, beyaz eşya, mobilya satan; artık Taşova'nın da zengini sayılan üç Güvendikli bulunmaktadır.
Ayrıca köyden Taşova'ya çalışmaya giden 21 Tekel işçisi, 6 vasıfsız işçi, 1 pideci bulunmaktadır. Vasıfsız işçi olarak çalışanların şehre göç etme olanaklarının bulunmadığı, ve topraksız oldukları gözlenmiştir.Tekel işçileri ise Vergin (1985:13)'in tanımladığı işçi-köylü statüsüne uymaktadırlar. Güvendik'te son on beş yıllık dönemde Tekel'de çalışan işçi sayısındaki artışa bağlı olarak, gelir dağılımında değişmeler olduğu söylenilmektedir. özellikle hem toprağı olan hem de Tekel'de çalışan işçilerin gelir düzeyi diğerlerine oranla oldukça yüksektir. Çünkü bu aileler modern tarım aracı almakta zorlanmamakta, dolayısıyla kendileri için yaptıkları tarımsal üretimden kalan artı ürünü daha az emek harcayarak satabilmektedirler. Ayrıca her ay sabit bir gelire sahip oldukları için bu işçilerin refah düzeylerinde de bir yükselme gözlenmektedir. Tarım dışına aktarılan iş gücü ile (sf:74) gelir düzeyi yükselen ailelerin sayısındaki artış köyde tüketim biçimleri ve alışkanlıkları farklılaşan grupları da beraberinde getirmektedir.
3.5.3.Tüketim
Güvendik'te köylülerin gereksinimlerine cevap veren bir bakkal bulunmaktadır. Ancak köylüler çok acil olmadığı sürece bakkaldan alışverişi tercih etmemektedirler. Bunun bir nedeni bakkalı pahalı bulmalarıdır. Daha geçerli gibi görünen diğer nedenler ise köylünün beklentisine uygun çeşitlilikte malı bakkalda bulamaması, alışverişin erkeklere ait bir iş sayılması ve onların bu iş için ilçeyi tercih etmeleri olabilir. Gelir düzeyi düşük ailelerin ilçedeki dükkanlardan yıl boyu veresiye almaları ve "ürünü kaldır"dıktan sonra borçlarını ödeyebilmelerinin de bu tercihte payı olduğu söylenebilir. Her Perşembe ilçede kurulan pazara Güvendikliler 'hafta' demektedirler. Haftaya giden çoğunluğu erkek Güvendikliler kadınların istemleri doğrultusunda evlerinin bir haftalık gereksinimini karşılamaktadırlar. Haftadan kış mevsiminde genellikle her türlü sebze meyve alınırken, yaz mevsiminde köyde bulunmayan besin maddeleri alınmaktadır. Güvendik'te önceleri ayakkabıdan kumaşa her şey haftadan alınırmış. Günümüzde ise özellikle giyimle ilgili gereksinimler mağazalardan karşılanmaktadır. (sf:75) Sosyo-ekonomik yapıda ortaya çıkan değişmelerin yansıması daha belirgin düzeyde tüketim biçiminde görülmektedir. Kitle iletişim araçlarıyla ilçenin ve yerli kültürlerin etkisi sonucunda Güvendikli evine renkli televizyon , çamaşır makinası, mobilya gibi daha çok kent kültürüne özgü olduğu düşünülen unsurları alabilmek için, taksitle bile olsa milyonlarca liralık borcun altına girmeyi göze alabilmektedir. Sabit gelir güvenceleri olan işçi-köylülerden bazılarının daha da cesur oldukları söylenebilir. Bu kişilerin otomobil gibi daha yüksek alım gücü gerektiren bir nesneyi sabit gelirleri ile tarımsal üretimden ellerine geçen parayı katarak satın almaktadırlar. Otomobil onlar için yaşamı kolaylaştıran bir unsur olmaktan çok, satıp yeniden alarak komisyonculuk haline getirdikleri yeni bir kazanç aracıdır. Çok yaygın olmasa da bu durum Güvendiklinin girişimci ruhunun bir göstergesi sayılabilir.
3.5.4.Sağlık
Güvendik'te halk hekimliğinin tıp hizmetlerinin yaygınlaşmasına bağlı olarak giderek yerini modern hekimliğe bıraktığı gözlenmiştir. Ancak Acıpayamlı (1982:12)'nın saptadığı Anadolu'daki halk hekimliğine ait sağaltma yöntemlerinden bazıları hala uygulanmaktadır. Güvendik'te daha çok sihirsel ve dinsel işlemlerle sağaltma biçimine rastlanmıştır. Acıpayamlı(1982)"nın sihirsel işlemlerle sağaltma adı altında topladığı 'kurşun dökmek', (sf:76) 'tütsülemek' gibi işlemler genellikle tecrübesine güvenilen yaşlılarca uygulanmaktadır. Bu işlemlerin 'cinler'i ve fena ruhları uzaklaştırarak, rahatsızlığı olan kişinin sağlığına kavuşmasını sağladığına inanılmaktadır. Dinsel işlemlerle sağaltma işleminde ise hastanın yüzüne Kuran'dan bazı dualar okunduğu gibi, duaların okunmasıyla hazırlanan muskalara da rastlanmaktadır. Dolayısıyla bu iki tür sağaltma işleminin tarihsel süreklilik içinde de bir arada uygulandığı söylenebilir.
Tekno-ekonomik değişmelerin ilçe ile ulaşımı kolaylaştırması Güvendikliler arasında modern hekimlik hizmetlerine başvurma eğilimini yaygınlaştırmıştır. Her ne kadar Güvendik'te bir sağlık ocağı yoksa da hekim, hemşire, ebe ve sağlık memurlarından oluşan sağlık personelinin düzenli aralıklarla köyü ziyaretleri yalnızca tedavi ve ilaç konusunda değil hastalıkların nedenleri ve korunma yöntemleri konusunda da köylülerin bilgilenmelerini kolaylaştırmaktadır. Bu aşamada televizyondaki eğitim programları özellikle ana ve çocuk sağlığı ve doğum kontrolü konusunda tıbbi uygulamaların benimsenmesinde etkili olmaktadır.
Yine de, Güvendiklilerin modern sağlık hizmetlerini benimsemede seçici oldukları söylenebilir. Köyde kolu kırılan ya da çıkanlar Taşova'daki Devlet Hastahanesi'ne değil kilometrelerce uzaktaki Erbaa yakınlarındaki 'Hacı Dede' ye götürülmektedir. Bunun nedeninin hem maddi hem de (sf:77) psikolojik temelli olduğu söylenebilir. Tıbbi tedavi hem çok uzun sürerek hastayı işinden alıkoymakta hem de saflık konusunda sigorta ve benzeri bir güvencesi olmayan köylüye hastane ve ilaç masrafları fazla gelmektedir. Oysa 'kırıkçı, çıkıkçı' da tüm işlemler yarım saatlerini bile almamaktadır.
3.5.5.Beslenme
Güvendiklinin beslenme biçimi, hazırlama ve yeme alışkanlıkları da tekno-ekonomik değişmelerden ve sağlıkla ilgili bilgilenmelerden soyutlanamamaktadır. Geleneksel beslenme alışkanlıklarından olan sabahları 'çorba içme' Güvendik'te oldukça yaygındır. Yaz mevsiminde tarımsal etkinlikleri sonucunda artan kalori gereksinimi sabah öğle ve akşam yemeklerinde sıklıkla yenilen kızartmalarla giderilmeye çalışılmaktadır. Bu göçmen kültürün eski yerleşim yeri Selanik'ten Anadolu'ya taşıdığı 'soğanlı pide' eski değerini giderek yitirse de, köye gelen 'hatırlı' konuklara, grubun kültürünü yansıtan bir unsur olarak sunulmaktadır.
Araştırmacı köyde ekmek hamurunun yapılması ve 'hayat'ta 'Çenepe' içinde pişirilmesini ilk gidişinde gözlemleyebilmiştir. Ancak daha sonraki gidişlerinde yalnızca kaldığı ailenin değil diğerlerinin de ekmeği Taşova'daki fırınlardan aldıklarına tanık olmuştur. (sf:78)
Beslenmede bir başka derişme ise normal koşullarda yerde tahta bir sofra üzerinde genellikle bir kaç tabaktan topluca kaşıklarla yemek yenilmesine karşın Taşova'dan konuklar geldiğinde bir masa üzerine ayrı ayrı tabaklar, çatallar ve kaşıklar konularak sofra düzeni hazırlanmaktadır.
Bunun dışında ortaya çıkan sağlık problemlerine bağlı olarak Güvendiklinin beslenme alışkanlıklarını değiştirmeye başladığı gözlenmektedir.
3.6. İdeoloji 3.6.1. Din
Mardin (1991:239)'in "dinin yaşanması demek din olayının coğrafi, sosyal, kültürel değişkenlere göre değişmesi demektir" biçimindeki söylemi, din olgusunu kültürden kültüre göreceliğini ve sosyal bir kurum olarak dinin insan davranışını belirleyen yönlerinin öteki kurumlarla benzerlikler gösterdiğini ortaya koymaktadır. Güvendik köyünde kültürel kimliğin korunmasında büyük rol oynayan din, yaşam biçimine etkisi ve uygulanması söz konusu olduğunda aileden aileye değişiklik göstermektedir. Bu farklılaşma, Türkiye genelinde olduğu gibi Güvendik'te de dine bireysel ve toplumsal anlamda yüklenen işlevden kaynaklanmaktadır. Ayrıca gelir düzeyine bağlı farklılaşmaların dinin ele almışında da kişiden kişiye değişen uygulamalarda da etkili olduğu gözlenmektedir. Diğer(sf:79)
bir deyişle gelir düzeyi yüksek ailelerde, ilçeyle etkileşime bağlı olarak günlük yaşamı dinin gereklerine göre düzenlemede artış eğilimi gözlenmiştir.
Köye iskan edildikleri ilk yıllarda teknik ve ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle cami yapılamadığı, uzun bir süre ibadet yeri olarak köyün girişinde kalıntıları bulunan kilisenin kullanıldığı yaşlılarca aktarılmaktadır. Kiliseden sonra bir süre köy odası ibadet için kullanılmışsa da gereksinimlere cevap vermediği için köylü köyün merkezindeki camiyi ortaklaşa yapmıştır. Caminin yapılmasıyla kilise iyice yıkılmış, taşları alınmış, günümüze yalnızca temeli kalmıştır. Günümüzdeki cami Güvendik köylüleri için her cuma bir toplanma yeri işlevi görmektedir. Diyanet işleri Başkanlığı'nca atanan imam, tarımsal üretime katılmakta, yaz aylarında ise sık sık memleketine gitmektedir. Yaz ve kış ayları karşılaştırıldığında camiyi kullanma sıklığında farklılık vardır. Yazın cami yalnızca Cuma günleri kalabalıktır. Diğer günlerde ise namaz vakitleri dışında sürekli kapalı tutulmaktadır. Kış aylarında camiye gidenlerin sayısında bir artış gözlenmiştir. Cami erkeklere özgü bir mekandır, kadınlar ibadetlerini evde sürdürmektedirler. Yazın zamanın büyük çoğunluğu tarlada geçtiği için ibadetler yoğun olarak Cuma ve Kandil günleri yapılırken, köylü bir bakıma ibadet etmeyi kış aylarına ertelemektedir. Kandil günleri, erkekler camiide okutulan mevlüdü dinlemektedirler. Kadınlar ise evlerde namaz kılıp,(sf:80) Kuran okumakta, varsa televizyondan naklen yayınlanan mevlüdü dinlemektedirler. Cami, erkeklere özgü bir mekan olmasına rağmen her yıl açılan kuran kursları söz konusu olduğunda, ilkokulu bitiren kız çocuklarının da kullanımına açık olduğu gözlenmektedir. İlkokulu bitiren her kız çocuğu ortaokula gönderilmeyecekse mutlaka Kuran kursuna yollanmaktadır. Kuran kursuna gidenlerin dışında, özellikle kız çocuklarını imam Hatip okullarına gönderme eğilimine rastlanmıştır.
Ramazan ayı ve bayramıyla Kurban bayramı, köy yaşamında dinin etkisinin arttığı günlerdir. Ramazan ayından önceki günlerde ramazanı karşılama orucu tutulmaktadır.Bu orucun on günden fazla olması, kabul ve destek görmektedir. Kadınlar bir önceki ramazanda borçlu olduklarını düşündükleri günlerin orucunu da, bu günlerde ödemektedirler. Tutulan oruçla beraber köylü beş vakit namaz kılmayı da ihmal etmemektedir. Kuran'ın baştan sona okunduğu 'mukabale' ye gitmek kadınlar ve genç kızlar arasında oldukça yaygındır. Erkekler iftardan sonra teravi namazı için camiye gitmektedirler. Ramazan ayı bitiminde üç gün bayram yapılmaktadır. Bayram sabahı erkekler bayram namazı için camide toplanmakta, oradan topluca kabristanlığı ziyarete gitmektedirler, önce akrabalar ve yaşlılar daha sonra komşular ziyaret edilmektedir. Tatil nedeniyle kentten gelen yakınları köylüleri ziyaret etmektedir. Çocukların köyde kapı kapı dolaşması, bayramlaşıp el öpmesi adettir. Ancak genç kızların yalnızca aileleri ile bayramlaşmaya gitmeleri kabul görmektedir.(sf:81) Kurban bayramında da benzer etkinliklerin yanında kurban kesip bunu yaşlılara ve fakirlere dağıtıldığı görülmektedir. Dört gün süren bu bayram, tıpkı Ramazan Bayramında olduğu gibi küskünlerin barıştığı ve toplumsal birlik duygusunun pekiştiği günlerdir. Dolayısıyla Güvendik'te din toplumsal ilişkileri düzenleyerek, toplumsal bütünleşmeyi sağlayan bir güç kaynağı olmaktadır.
Erdentug (1977:92) Türk toplumunda dinsel inançlara bağlılık kadar, boş inanlara da bağlılık görüldüğünü ifade etmektedir. Sosyal yaşamın bütün alanlarını etkileyen ve din açısından red edilen bu bağlılığın 'cahil din hocalarının toplumun dine dayalı inançlarını kötüye kullanmaları' (Erdentug 1977: 92) olduğunu düşünmektedir. Güvendik'te de bu anlamda çeşitli uygulamalar olduğu gözlenmektedir. Cin, peri ve cadıların varlığına inanç sürmektedir. Köyde bazı kişilerin cadılık yaptığının söylenmesi; cadıların ziyaret ettiğine inanılan hayat gibi yerlerden geceleri korkma; kurşun dökme, okuyup üfleme gibi sağaltım yöntemleri; çocuklara karanlıkta öcülerin geleceği korkusunun kültürleme yoluyla verilmesi gibi unsurlar bu durumun bir göstergesi sayılabilir. Ancak bu noktada araştırmacı, Mardin (1983: 108)'in Türkiye'de kendi içinde anlamlı bir 'halk din'i ve dünya görüşü olduğu fikrinden hareketle, Erdentug'un saptamasından çok Güngören (1988:142)' in boş inanların çok tanrılı dinlerle tek tanrılı dinlerin İnançlarını uzlaştırma çabası olduğu yolundaki açıklamasına daha yakındır. (sf:82) Güngören, Avrupalılığı oluşturan kavimlerin eski pagan inanç ve uygulamalarını tek tanrılı dini kabul etmelerinin hemen ertesinde terk etmediklerini, kendi mitlerini Hıristiyan mitolojisinden aldıkları öğelerle kaynaştırarak sürdürmeye çalıştıklarını düşünmektedir. Aynı görüş Türkiye'de bu anlamda bir uzlaşmanın göstergesi sayılabilecek şaman inanışlar ve İslam inanışlarının bir bileşkesi olan 'halk dini' fikrini doğrular niteliktedir.
Her ne kadar Güvendik'te din, doğallıkla yaşanıyor ve uygulanıyorsa da , son yıllarda Türkiye'de gözlemlenen köktenci dini akımların izdüşümlerine rastlanmıştır. özellikle ilçe ile sosyo-ekonomik anlamda doğrudan bağlantısı olan kişi ya da ailelerin bu akımların etkisinde kaldıkları ve dini ele alış biçimleriyle köydeki diğer gruplardan farklılaştıkları gözlemlenmiştir. Yalnızca dini etkinliklerde değil, giyim, sosyal yaşamı düzenleyen kurallar, kadın-erkek ilişkileri ve eğitim gibi kültürel yaşamın her alanında bu farklılaşmanın yansımalarını görmek mümkündür. Sözü edilen bu gruplar arasında erkeğin tartışılmaz üstünlüğü, Kur'an kurslarına ve imam Hatip Liselerine gönderilen öğrencilerin çokluğu ve kadınların giyiminde giderek kabul gören 'türban' tercihi göz önünde bulundurulduğunda bu farklılaşmanın, özellikle İlçe'ye göç etmeyi düşünen ailelerde yaygınlaşacağı söylenebilir. Araştırmacı, Güvendiklinin modern dünyaya uyum güçlüğü yaşarken ürettiği geleneksel dünya görüşü konusunda Vergin (sf:83) (1985:24)"in düşüncelerine katılmaktadır. Vergin, Ereğli köylerinde benzerini gözlemlediği geleneksel kültürel ve toplumsal modellere sığınma isteğini "Türkiye'de ister istemez Batının damgasını taşıyan kent ve sanayi uygarlığının yarattığı istikrarsızlıkla kargaşanın yadsınması" ve yitirilen kültürel kimliğin yarattığı zararın " üstesinden gelebilme denemesi" olarak değerlendirmektedir.
3.6.2.Kişilik özellikleri
Bireyin kalıtımsal nitelikleri, sosyal/kültürel sistemle doğrudan etkileşim halindedir. Bu etkileşimin kişiliği biçimlendirdiği söylenebilir. Dolayısıyla toplumda sosyal kültürel öğelerin değişmesi kişilik özelliklerinin değişmesine de kaynak oluşturmaktadır. Kuşaklar arasında aktarılan bu kişilik özelliklerinin oluşmasında çocuk yetiştirme tekniklerinin önemi yadsınamaz. Güvendik köyünde çocuk çok değerli bir varlıktır. Evliliklerin hemen ertesinde çocuk beklenir, özellikle yaşlılar yeni evlilere bir an önce çocuk sahibi olmaları konusunda baskı yaparlar. Güvendik'te hem yeni evli çift hem de büyükler bebeğin öncelikle 'çocuk' yani erkek olmasını arzu ederler. Bunun nedeni soyu devam ettirecek bir varis sahibi olma ve yakın çevreden bu konuda yapılacak yoğun baskıdan kurtulma isteği olabilir.
Hamileliklerin ilki dışında anne adayına özel ilgi gösterilmemektedir. Kadın, doğuma kadar günlük işlerine devam eder;tarlaya gider, çamaşır yıkar, tütün dizer. Doğum (sf:84) zamanı geldiğinde anne adayları Taşova'ya Devlet Hastanesi'ne götürülürler. Eskiden doğumu yaptıran yaşlıların artık yalnızca öğütleriyle genç annelere yardımcı oldukları gözlenmiştir. Doğumdan sonra bebeğe adını baba koyar. Çiftler çocuğa isim koyarken kendi ana babalarının isimlerini koyma eğilimini sürdürmektedirler. Yine de kitle iletişim araçlarının ve çevre kültürlerin etkisi ile 'modern' saydıkları günün 'moda' isimlerini koyma eğilimi giderek yaygınlaş maktadır.
Doğum yapan anne köye döndüğünde köydeki bütün kadınların onu ziyaret etmesi adettir. Genellikle ziyarete gelen kişilerin ellerinin boş olmadığı gözlenmiştir. Bebek bakımında ise annelerin gelenek yöntemlerden bazıları uyguladıkları bazılarını bıraktıkları gözlenmektedir. Bebekler yaygın olarak ahşap bir beşiğe sıkıca bağlanarak uyutulurlar. Bebeği tam kundağa sarma alışkanlığı unutulmaktadır. Ama yarım kundak bebekliğin ilk iki ayında yaygın olarak kullanılmaktadır. Annelerin bebek bakımı konusunda televizyondan çok etkilendikleri gözlenmektedir. özellikle emzirmenin ve anne sütünün yararı konusunda bilgilenen, anneler çocuklarını 1,5-2 yaşma kadar emzirmektedirler. Ekonomik olması ve gebelikten koruduğu inancıyla anneler, çocuğu sütten kesmek için ek bir çaba harcamamaktadırlar.
|